Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mehlika Figen Yazar

Mehlika Figen Yazar

Sonsuz Bilinç

Mikrokozmos dünyamıza sihirli bir yolculuk

Bu evrende yukarıda her ne ise aşağıdaki de aynıdır dediğimiz bir realitede yaşıyoruz. Şu anda dünyamızı kendi realitemizde beş duyu organımızla algılasak da aslında bunun ötesinde bambaşka boyutlarda hayatlar olduğunu bilmek nasıl bir his uyandırırdı acaba?

Size bu yazımda mikrokosmos fantastik dünyasının kapılarını açmak istiyorum.

Şimdi sonsuz büyüyen ve küçülen bir zoom dürbünü hayal edin. Yolculuğumuza zoom dürbünüyle insan bedeninin içine doğru gitmeye başlayalım. Mesela ben bir insanım ve benim bir bilincim var. Ben olarak kendimi hissediyorum ve bu da toplumda bir kişilik ve bireysellik değeri katıyor. Benim bir ruhum ve bilincim var. Kendi kendime muhakeme yapabiliyor, ağlıyor, gülüyor ve hareket edebiliyorum. Bedenim benim bir parçam ya da ben öyle zannediyorum. Ya da belki ben bedenimin toplamıyım.

Şimdi sonsuz zoomlu olan dürbünümüzle bedenimizin içinde neler var bir bakalım. Organlardan oluşan bir sistemler topluluğu olduğunu görmeye başlayabiliriz mesela. Dolaşım sistemi, boşaltım sistemi, sinir sistemi, iskelet sistemi, sindirim sistemi  gibi. Her bir sistemin kendi organları var ve bu organlar, bu bedeni yaşatmak için ne yapması gerektiğini biliyor. Görevlerini muntazam yapmanın ötesinde yüksek bir zekânın ürünü olduğunu fark edebiliriz şu durumda. Şimdi bu sistemi oluşturan organları görelim. Onların da bilinci olduğunu, özgür iradeleri olacak kadar akıllı olduğunu ve birer ruhu olduğunu bilsek bu neye benzer? Mide ne yapması gerektiğini biliyor. Beyin keza aynı şekilde. Kalp her daim çalışması gerektiğinin farkında ve hiç biri hiç birinden üstün değil. Çünkü yargısız saf sevgi ile sadece var olmanın bilincindeler. 

Şimdi zoom dürbünümüzü mikrokosmoz daha da küçültelim ve organları oluşturan dokuları fark edelim. Birer duvar gibi görünse de dokulara doğru küçülerek yaptığımız yolculuğumuzda hücreleri daha net görmeye başlayabiliriz. Milyonlarca hücre. Bu hücrelere şöyle bir baktığımızda bilinçsizce değil de bilinçle yol aldıklarını rahatlıkla görebiliriz. Hepsinin bir zekası ve yapması gereken bir görevi var. Hiç biri şikayet etmiyor. Çünkü hepsi birer birey. Bu hücreler bedenimizin yaşam döngüsünü sağlamak için var olduklarının farkındalar. İşin ilginç tarafı ise bir kalp hücresi ile mide hücresi aynı gibi görünse de görevlerinin farklılıklarının tamamen farkındalar. Bu kadar zeki bir sistemin içinde yol almaya devam edelim ve hücre çekirdeğinin içine doğru ilerleyelim. Yolculuğumuzda bu sefer de kromozomlar bizi karşılamaya başlıyor. DNA iplikçiklerin sistematik bir şekilde diziliminin bedenimizde yarattığı sihri görebiliyoruz artık. Her bir DNA sıralaması bizi biz yapmanın ötesinde parmak izi kadar özel olmamızı da sağlıyor. Bu alemde iyi kötü, doğru yanlış, güzel çirkin yok. Onlar sadece Yaradanın bilincine bağlı olarak anda var oluyorlar.

Şimdi daha da küçülelim ve artık moleküler düzeye geldik. Atom altı parçacıkları fark edebiliyoruz. Ve bu atomun çekirdeğinin etrafında dönen moleküllerin titreşim frekanslarının bu alanı yarattığını idrak edebiliyoruz artık. Ve tabiî ki kuarklar. İşte tam da burada klasik fizikten çıkıp kuantum fiziğine doğru boyut geçişi yapıyoruz. Kuantum fiziğinin muhteşem sihrini burada daha net görüyoruz. Çünkü burada küçük bir okyanus damlasıyken okyanusun kendisi olduğumuzu daha net seçebiliriz. İşin ilginç tarafı bu alanın da bir bilincinin olduğunu bilmek. Yani her biri ayrı bir canlı ve hepsinin ruhu ve bilinci var. Yani Ben'liği var. Maalesef bizlere biyoloji derslerinde bu kadarı anlatılmamış olabilir ancak şunun farkında olabilirsek içimizdeki milyonlarca benliğimizin tek bağlantı noktası kendi bedenimiz gibi olsa da aslında Makrokosmos dünyasının kollektif bilincine bağlı olması tabiki. Biz sadece aralarda bir yerde bir Ben'iz. Belki bizi onlardan ayıran tek fark, bizim egomuzun oluşudur. Çünkü egomuz olduğu zaman kızgınlık, yargı, kıskançlık, öfke, neşe, sevinç, kaygı endişe, korku gibi var olmayan illüzyon duygularının içine girebildiğimizdir. İşte o zaman bu muhteşem bedenimizdeki dünyayı görmüyor ve onları yok sayarak yaşamayı öğreniyoruz. Buradaki en büyük sihir de bizim bu hissettiğimiz duyguların hepsini her bir hücremizin ve molekülümüzün biliyor olmasıdır. Eğer stresli bir hayatımız olmuşsa zamanla bedenlerimizde hastalıklar baş göstermeye başlar. Normalde hepimiz tam ve bütün yaratılmışızdır. Ancak duygusal sebepler bazen (genetik olarak da taşırız bu olumsuz duygusal programlamaları) bedenlerimizde hastalıklara neden olabilir. Böylelikle Ben olan kimliğimizle ve muhakememizle tüm bunları fark ettiğimiz andan itibaren bedenlerimizde bahsettiğim sapmaları yani hastalıkları önceki muntazam hallerine getirebiliriz. İşte bu kadar muhteşem ve mucize ötesi bir bedenimiz var ve hepsini fark edip sevgiyle alıp kabul edelim. 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları