Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mehlika Figen Yazar

Mehlika Figen Yazar

Sonsuz Bilinç

İlk aşk

Basit bir ilaçla giderilemeyecek bir sosyal hastalığa yakalanmış olabilirsiniz. Büyük olasılıkla bu hastalık kendine yeterince saygı duymamaktan kaynaklı olabilir ve bilinen tek ilacın da kendinizi sevmekten başka bir şey olmadığını fark edebilirsiniz.

Ancak, belki toplumumuzdaki pek çok insan gibi, size de kendinizi sevmenin yanlış olduğu öğretilmiştir. Toplum bize "Başkalarını düşün!" der.

Çocukluğunuzu düşünün. O yaşlarda kendimizi sevmek doğal bir şeydi. Ancak daha sonraları o yaşlarda böyle bir duygunun bencillik olduğu hatta kibir olduğu öğretildi. Öncelikli olarak başkalarını öne çıkarıp önce onları düşünmeyi öğrendik ve bu öğreti bizim iyi bir insan olmamızda ölçü olarak kabul edildi. Bizlere kendimizi düşünmememiz gerektiği öğretildi ve hatta oyuncaklarımızı ya da eşyalarımızı paylaşmamız konusunda tavsiyeler verildi. Eğer paylaşmazsan bencillik olarak değerlendirildi. Ancak şimdi baktığımızda yetişkin olan hiç kimse özel eşyasını başkalarıyla paylaşmıyor.

Şöyle bir bakın, hangimiz kendimiz için değerli olan özel bir eşyamızı başkalarıyla paylaşıyor ki? Örneğin giysilerimizi paylaşmıyoruz ve eğer giymiyorsak ihtiyacı olan insanlara bağış yapıyoruz mesela.

Bir de büyüklerimiz o yaşlarda bizlere "ne birinci ol ne de sonuncu ol", "haddini bil", "hayat çok zor", "çok çabalarsan başarılı olursun" gibi kendimizi yetersiz ve değersiz hissettiren cümlelerle bizleri şekillendirmişlerdir aynı zamanda.

Çocuklar aslında büyük bir doğallıkla kendilerini güzel ve müthiş bulurlar, ama ergenlik çağı geldiğinde toplumsal mesajlarla kendisi hakkında şüphe duyma duygusu gelişir ve toplumsal baskılar ve kuralların içine kendini hapseder. Kendini yok sayar ve başkalarının onayı için kendini kalıplardan kalıplara sokar. Bu toplumsal baskı yıllar boyunca sürer. Ne de olsa kendimizi sevmemiz çok kötü bir şeydir. Başkaları ne der sonra!

Bu kurallar aslında kötü niyetle söylenmiş değildir. Asıl amacı bireyi "hizaya getirmek"tir. Çocuk büyükleri memnun etmeleri istenen zamanlar dışında, birbirlerine hiçbir zaman böyle davranmazlar. Mesaj çok açıktır. "Büyükler her şeydir, çocuklar ise hiçbir şey" başkaları önemlidir, sen değilsin. "Ahlak" kelimesi ardına gizlenen bu kurallar, başkalarının değerlendirmelerini kendi değerleriniz pahasına da olsa kabullenmenizi sağlar. Yetişkinliğe adım atarken belirli tipte soruların ve kendini reddeden tanımlamaların yoğunlaşması bu nedenle olur. O dönemde kişi kendini beğenmez. Çevresinin beğenisi için çok çaba sarf eder. Onay görme kişinin birinci hedefi olur. Ancak düşündüğümüzde hepsi bir ego oyunudur aslında. Yani biz kendi içimizde sevgiyi hissedemediğimiz için dışarıdan sevgiyi hissetmeye ihtiyaç duyarız. Toplumun içinde kabul görme de bu doğrultuda olur.

Hepimiz sevginin ne olduğunu az çok biliyor. Hayatımızı olmazsa olmazıdır sevgi kavramı.

Peki sevgi kavramı tam olarak nedir?

Aslında neredeyse insan sayısı kadar sevgi tanımı da vardır. Ancak ben burada içimizden yayılan ve bizlere anlam katan kaynağımızdaki sevgiden bahsetmek istiyorum. Bu sevgiyi etrafımızda her yerde ve herkeste hissedebiliriz. Ancak bu sevgiyi hissetmek için öncelikle içimizde fark etmemiz gereklidir. Buna Sevgi Yasası'da diyebiliriz. Her şey bu yasanın içinde var olur. Biraz felsefe gibi mi geldi? Evet. Aslında hayatımızın içinde felsefe hiç mi yok?

Elbette var.

Sevgi yasası dedik; Sevgi nasılsanız öyle olmanıza izin vermek ve aynı hakkı herkese tanımak demektir. İşte çocukken hissettiğimiz saf sevgi de budur aslında. Büyüdüğümüzde de unuttuğumuz olan sevgi. Bu nedenle de yetişkinliğe adım attığımızda içimizde göremediğimiz sevgiyi egosal onaylarla dışarıdan ve geçici mutluluklarda bulmaya çalışmışızdır. Ancak hepsi bir yanılsamadan başka hiç bir şey değildir maalesef.

Peki içimizde unuttuğumuz ancak hep var olan sevgi nasıl bir sevgidir? Bu sevgi yaratanın her zaman var olan sevgisidir. Zaten bu sevgi ile var olmuşuzdur. Doğa, tabiat, etrafımızda her yerde bu sevgi vardır. Bazen bir bitkiye baktığımızda ve onun güzelliğini gördüğümüzde içimize doğru bir huzurun aktığını hissederiz. Sessizlik ve dinginlik bedenimizi ele geçirir. İşte bu sevgiyaratanın tezahürüdür. Hayvanların ya da bebeklerin masumiyeti de bizlere aynı sevgi ve şefkati yansıtır. Saflığın kendisini… Bunların hiç birinde ego yoktur. Ve bizler onların yanlarında mutlu ve huzurlu hissederiz. Çünkü içimizdeki sevgiye ayna tutarlar.

Aslında sevgi olanı tümüyle ve tam olarak kabul etmektir. Sevgi nasılsanız öyle olmanıza izin vermek ve aynı hakkı herkese tanımaktır. Sevgi yasası olmadan özgür irade de var olamaz, çünkü özgür irade, özgür iradedir. Kısmi özgür irade olmaz, siz ona ya sahipsinizdir ya da değilsinizdir.

Sevgi yaratanın gerçek doğası olduğundan ve her şey yaratanın zihni ve varlığı içinde bulunduğundan, tüm evren, yaratanın yansımasıdır. Ve dolayısıyla da sevgidir. Sevgi bedenimizde ki bütün hücremizde, bütün DNA'mızda hatta bütün atom ve atom altı parçacıklarımızda ve hatta o boşluğun içinde var olabilmektir. Bu en yüksek gerçektir. Her eylem, her varlık sevgidir ve tüm yaradılışın temelidir. Bu İLK AŞK'tır. Bu şekilde düşündüğümüzde ve hissettiğimizde kendimizi daha iyi hissederiz. Aslında her çabamız, her amacımız, her hedefimiz bu hayatta kendimizi daha iyi hissetmek için değil mi zaten?

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları