Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mehmet Eyüp Yardımcı

Mehmet Eyüp Yardımcı

Yazar

HZ. Mevlânâ ve Ölüm

Hepimiz sonu ölüm denilen ama aslında gerçek âleme doğuş ile bitecek bir yolculuğun imtihanından geçip gidiyoruz.

Bu geçip, gitmek; doğmak, yaşamak ve ölüm olarak üç adımda adlandırabiliriz.

Dünya üzerine gelmiş, gelecek her insan kendini bekleyen "ölüm" olarak adlandırılan gerçeğin farkında olduğundan hep bir yerinde "ölümsüzlüğü" dilemiş hatta bu yolda bilimsel araştırmalar yapmış, yapmaya devam etmektedir.

İnsanlara anlatılan ölümün, dehşet ve korkunçluğu belki de böyle bir düşünmeye itmiştir.

Düşünsenize elinde bir orak ve siyahlar içinde yüzünü görmediğin bir şey gelip senin canını alıyor.

Tabii, o andan itibaren alır bir düşünce, yaşadığınız süreç ve yaptıklarınız hızlıca gelip geçer ve tüm bunların hesabını vermenin hâli…

İnsanlar, ölüm ve korkusundan uzaklaşmak, bu gerçeği yok saymak, oyalanmak, değerli vakti heba etmek adına hep bir şeylerle kendini avutur. Her şey tıpkı yüce Allah'ın mukaddes kitabında belirttiği gibi geçer.

Tekâsür Sûresi şöyle başlar;

El-hâkumu-ttekâśur "Çoklukla övünmek sizi oyaladı"

Oyalanmak ve bu süreçte korktuğunuz ölümden kaçmak…

*

Hz. Pir Mevlânâ ölüm olayına çok farklı yaklaşır. Ölüm, ezeli ve ebedi gerçeğin sahibi Allah ile buluşma ve onun kullarına sunduğu ebedi hayata kavuşmadır. Bunun içindir ki, Hz. Pir Mevlânâ ölümü "şeb-i aruz" "sevgili ile buluşma" anı olarak nitelendirir. Hz. Pir'in Mesnevî'nin ilk beyitlerinde "ney" meteforunda anlattığı gibi, insan dünyada iken gurbettedir. Ölüm, insanı gurbetten vatanına, sevgilisine kavuşturur. Biz dünyaya gelmeden önce ruhumuz, özgür ve mutlu bir hayat yaşarken bu dünyaya gelerek bedenin esiri oldu. O halde ruh, bedeni terk ederek tekrar eski mutluluğuna kavuşabilir. Mevlânâ bu düşüncelerini şöyle ifade etmiştir:

 

Canı sen aldıktan sonra ölüm şeker gibidir; seninle olduktan sonra ölmek tatlı candan da tatlıdır bize…

Can vermek candır, cana ulaşmaktır; madenden niçin kaçayım? Altın madenidir ölüm…

Allah seni çağırdı mı, kendi yanına çekti mi gitmek, cennet gibidir; ölmekse kevsere benzer.

Ölüm bir aynadır, güzelliğin oraya vurur, orada görünür.

İnanç sahibiysen, tatlıysan ölümün de eminliktir, hoşluktur; kâfirsen, acıysan ölüm de acıdır, kötüdür sana.

Yusuf'san, güzelsen aynan da güzeldir; çirkinsen ölüm de çaresiz çirkinliğini gösterir sana!

Dünya denilen zindanda hapis kalmış beden dediğimiz sandığın esiridir insan ruhu, sonrasında ise Allah'ın lütfu ile bu esaretten kurtulup, aslı yerine yani kendi aslına ulaşır.

Beden ve ruh ayrılığı, Hz. Mevlânâ'nın ölümle ilgili düşünce temelini teşkil eder. O, birçok benzetme, hikâye vs. ile bedenin geçici olduğunu, Allah'a dönecek yanımızın O'ndan gelen ruhumuz olduğunu söyler ve bütün hayatı, bunun üzerinden anlamlandırır, bizlere öğütler verir.

Hz. Pir Mevlâna'ya göre ölüm anlayışı, onun Allah, âlem ve insan hakkındaki görüşlerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Yüce yaratandan, varlıklara uzanan bu devir sistemi içinde hayatın anlamı, ruhun ölümsüzlüğüne bağlanır.

Ölüm, ebediyete açılan bir kapıdır.

Birgün, Hz. Pir Mevlânâ'nın yanında bir adam "Bütün peygamberler ve Allah'ın has kulları ölümün heybet ve şiddetinden korkmuşlardır" der. Mevlânâ: "Haşa bu böyle değildir, İnsanlar ölümün ne olduğunu biliyorlar mı? Allah erlerince ölüm, Allah'ı görmektir; onlar O'nu görmekten hiç kaçarlar mı?" buyurur.

Ölüm, insanın dünyadaki sıkıntılardan kurtulmasıdır. İnsanın ölümden korkması, ölümün gerçeğinden değil, kişinin bu dünyada yaptıkları kötülüklerden korkmasıdır. O bu düşünceyi şöyle dile getirir: "Gördüğün ölümün yüzü değil, kendi çirkin yüzündür."

Hz. Pir Mevlâna, ölümü irâdî ve tabiî ölüm şeklinde ikiye ayırır. İrâdı ölümle kastettiği; İslâm tasavvufundaki "ölmeden önce ölmek" prensibiyle formüle edilen, insanın nefsin esaretinden kurtarılmasıyla gerçekleştirilen irâdî ve şuurlu ölümdür. Ölmeden önce ölme erdemine ulaşamamış, dolayısıyla dünyaya bağlanıp kalmış kimseler, Hz. Mevlânâ'ya göre gerçek hayattan uzaktır, gözleri kapalı, kulakları sağırdır. Onlar kendilerini diri sanırlar, oysa ölüdürler, gönülleri ölmüştür. Çünkü Allah'tan habersiz olmak, insanı yaşayan ölü haline getirir.

Yüzen kişi gibi değil de âdeta bir saman çöpü gibi su üstünde sürükleneyim.

Kendimi ölüye benzetip suya bırakayım... ölümden önce ölmek, azaptan kurtuluştur.

Ey yiğit ölümden önce ölmek emniyettir... bize Mustafa böyle buyurdu.

Dedi ki: Size ölüm, sınamalarla gelmeden hepiniz ölün.

Tabiî ölüm ise, ruhun cesetten ayrılması ve hürriyetini kazanmasıdır.

Mevlâna, Hz. Peygamberin yaptığı gibi ölüm ile uyku arasında benzerlik kurar:

Arkadaş! Uykumuz, ölümün kardeşidir... bu kardeşe bak, o kardeşi anla!

Bizim uyumamız ve uyanmamız, ölümle ölümden sonra dirilmeye iki tanıktır.

Küçük mahşer, büyük mahşeri gösterir; küçük ölüm büyük ölümü aydınlatır.

Tekkelerin açık olduğu zamanlarda o yola kendini adayan, hayatımı bundan sonra buna göre yaşayacağım diyenleri kapıda asılı "ölmeden önce ölünüz" sözü karşılarmış.

Bizler ise bugünün çılgınlığında bu sözün anlamının derinliğinde içsel bir yolculuğa çıkmak yerine hep kaçmayı tercih ediyoruz.

Ve kaçmak çözüm değildir…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları