Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mehmet Eyüp Yardımcı

Mehmet Eyüp Yardımcı

Yazar

Gâvur Mahallesi

"1953'te Diyarbakır'dan ayrıldım ben, Diyarbakır'la olan ilişkimi zaten hiç koparmadım, Diyarbakır hep vardı, orada yaşadım, 'Gâvur Mahallesi'ni de anlattım, bunlar önemliydi ama ben zaten her zaman Diyarbakır'la yatıp kalkan biriyim. Diyarbakır benim bir parçam, ben de onun bir parçasıyım" Mıgırdiç Margosyan

23 Aralık 1938'de Diyarbakır'da gözlerini hayata açan usta Mıgırdiç, sessiz sedasız 2 Nisan 2022 tarihinde 83 yaşında İstanbul'da hayata gözlerini yumdu…

Diyarbakır Sur İlçesindeki Hançepek Mahallesini (Gâvur Mahallesi) yani doğduğu yerleri anlattı bizlere.

Mıgırdiç usta "Gâvur Mahallesi" eserinde bizlere birçok karakteri sundu; Kilisenin zangoçcusu "Deli Uso", "Demirci Sabro", genç yaşında vefat eden "Güzeller'in Meryem'i", "Müezzin Nusret", çırak "Gırbo", "Kalaycı Sago", "Puşici Samo", "Amele Sıko"….

Bir yandan kendi hallerini anlatır, bir yandan Şark'ın hallerini, kısacası bize bizi anlatır…

"Bizim oralarda, bizim diyarda, kadın gebe mi? O halde "iki canlı" demektir. Öyleyse "yüklü"dür.

"Hanım yüklüymüş…"

"Hıçe iki canlıymış, işittiniz mi, duydunuz mu?"

"Hatun bu yıl da gebe, aferin…"

Bizim ellerde, bizim oralarda, gebe, hamile,"yüklü" ve "iki canlı" olmak için öyle uzun boylu uğraşılara, çabalara, hele ilaca, doktora hiç mi gerek duyulmaz. Bütün karılar, avratlar, kocalarıyla yatacak bir yer buldular mı tamamdır!... Dokuz ay on gün sonra "yüklü" yükünü dünyaya koyuverir. Kadın dediğin yılda bir, hadi bilemedin iki yılda bir göbeğini şişirip burnuna dikmemişse, sekiz on kez bu işi yapmamışsa "kadınım" diye ortaya çıkmasın! Yani kendini kısır bilsin!"

"Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında, Papaz Movses'in dualarıyla anamı öte tarafa, öbür dünyaya yolculadığımızda, ben onun tekrar döneceğini zannediyordum. Olmadı. Gelmedi. İki satır da yazmadı. Zaten yazamazdı, okuması yazması yoktu. Köylüydü anam, okuma yazma çağlarında, okulsuzluktan okula gidememişti, ama kendince daha çok işe yarar, çok daha faydalı şeyler öğrenmişti. İyi hamur yoğururdu. Hamuru güzelce yoğurduktan sonra, kalaylı bakır teştin içinde ekşiyip mayalanması için üstünü kalınca bir bezle örtmeden önce de, sağ elinin başparmağıyla hamurun üstüne küçük bir istavroz çizer, hamurun bu noktadan ekşiyip mayalanması için de "Halil İbrahim'in bereketi içinde olsun" der, dua ederdi.

Sizler Halil İbrahim'i tanır mısınız? Ben Halil İbrahim'i ilk kez, bizim hamur teknesinde tanıdım. Sonra da yemek masamızın çevresinde.

Yanlış anlaşılmasın. Masa diye, serili hasır üstüne konmuş bakırdan yuvarlak bir sini, onun da üstüne konmuş bir kuşhane yani tencereden söz ediyorum. Kuşhanenin içi ağzına kadar mercimek çorbasıyla dolu olur, Bizler, yani dedem, nenem, babam, anam, kardeşlerim çöker otururuz hasırın üstüne, sininin çevresine, ellerimizde birer tahta kaşık, girişiriz kuşhanenin içindeki sıcak çorbaya. Kaşıklarız, ha babam kaşıklarız. Halil İbrahim bütün beti bereketiyle mercimek çorbasına ve ona eşlik eden birkaç baş kuru soğana, tandır ekmeğine dönüştüğünde, elimizden yakasını kurtaramaz ve bizler bir iştahla onu kısa zamanda hallederiz. Yemek yerken konuşmayız, sadece yeriz, konuşan aç kalır. Ayrıca yemekte konuşmanın günah olduğu bilinen bir gerçektir.

Bizler Halil İbrahim'i, buğday taneleri içinde tanıdık. Buğday çuvalları hamal sırtlarında evlerimizin yolunu tuttuğunda, bizler yani kardeşlerim, erkek kardeşlerim, kız kardeşlerim, kardeşler taburu, görevimizi iyi bilir, konu komşuya gider seslenirdik:

"Hıçe Baco, buğday aldık, ayıklamaya gelin."

"Senem Baco, anam seni buğday ayıklamaya çağırıyor." Satırlarında olduğu gibi.

Mıgırdiç ustanın dizeleri benim için farklıdır.

Çocukluğumun Adıyaman'ındaki "Gâvur Mahallesi'ni" hatırlatır, o mahalledeki güzel insanları, anamın, teyzemin derin bir sevgi hamuruyla yoğurup bugünlere kadar aktardıkları komşulukları, dostlukları hatırlatır.

Kadırga'daki aynı binadaki yaşadığımız ilk ustam olmuş Kirkor amcayı, Ramazan ayı içinde tüm gün kokusu komşularıma gider saygısından annemler birlikte akşam yemeğini hazırlayan "Yaya"'mızı hatırlatır, mahallenin tüm çocukları için birer güvercin besleyen "Dedo"muzu hatırlatır, yedi sekiz yaşlarında birazda mahalle esnafının isteği üzerine "benimle evlenir misin?" diye kızdırdığım "Dora teyzemi" ve onu anneme "bak kızım! Diye başlayarak beni şikayet etmesini ve ardından annemle birlikte gülmeleri, beni her seferinde olduğu gibi affetmesini hatırlatır.

Bugünün beton yığınları arasında tükenmiş, insanlık ve komşuluğun yokluğunda böyle güzel hatıraları biriktirmiş olmanın zenginliğinde tüm bunları hatırlattığı için "Mıgırdiç Ustaya" saygı ve özlemle "Ruhun Şad" olsun demek istiyorum…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları