Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mehmet Eyüp Yardımcı

Mehmet Eyüp Yardımcı

Yazar

Futbol nedir

1950 model Chevrolet Fleetline Deluxe, 2kapı, sıralı 6 silindir 216 cub. 92 Hp. Beyaz yanak lastiklere sahip bir klasiğin hayaliyle yaşayan birisini, günümüze ani bir egzoz gürültüsüyle kendine getiren sesin sahibi Porsche 718 Cayman olunca, o uyanışın ardından baktığınız sadece o egzoz gürültüsüdür ve sonrası ise deposundaki süper benzini Tarkan'ın şarkısında söylediği gibi "Hüp, Diye içine çek beni!" çekişiyle uzaklaşması...

Gerçi ben bunu niye yazıyorum diye! Bir an düşünmedim değil, nasıl olsa "ben 50 TL'lik benzin alıyorum!" cevabını veren çoğunluğun olduğu bir ülkede hüp! Diye içine çekse ne olur, çekmese ne olur!...

Birçok şeyin kabuk değiştirip, anlamını yitirdiği uzak ve yalnız ülkemde, bu iş'ten futbolumuzunda payını alması gayet normaldir.

Kadırga Cinci Stadı'nda Çarşamba günleri, öğle sonrasında saat 15.30'u gösterdiği zamanlarda Türk futboluna hizmet vermiş, her daim "yıldız futbolcu" payesine sonsuz hak ile sahip B. Mehmet, Cemil Turan gibi "şık abileri" belirli yaş grubuna dahil olmalarına rağmen seyretmiş olmanın keyfiyatını sürmüş birisi olarak, bugünkü milyon dolarların altındaki boşluğa bakmak ne kadar azap vericidir tahmin ediniz.

Evet! Gerçekten futbol nedir? Ne anlam ifade etmektedir?

İngiltere'de futbol yalnızca halk tabakası alışkanlığından, aristokratlara özgü bir erdemleşmesine varana kadar genelleşip sonrasında yani 1863 yılında Londra'da 12 İngiliz futbol kulübünün imzaladığı centilmenlik anlaşması ile Cambridge Üniversitesi'nin 1846 yılında belirlenmiş; 'Tekmeler yalnızca topa yönelmeli,'  diye emreden kurallarla yola çıkan futbol bugünlere var olan kurallarıyla geldi. O zamanlar futbol doksan dakika ile sınırlandırılmış değildi ve maç sırasında top sahadan çok uzaklaştı ise futbolcular sahada sigara içip, kendi aralarında muhabbet ediyorlardı. Bugün kadınlı, erkekli birçok futbolseverin anlamlandıramadığı "ofsayt" diye birşeyde yoktu.

Futbolun taktik, sistem doğrusuna gelince maalesef o zamanlar böyle birşey de yoktu ve her şey 22 deli adamın bir topun peşinde koşturmasıyla geçiyordu. Ancak 1870 yılından itibaren takımlar savunma, orta saha ve hücum bölgelerinde oynayacak oyuncularla belli bir organizasyona ulaştı. Tarihler 1871'i gösterdiğinde ise futbol sahada kaleci adındaki süper kahramanıyla tanıştı. Beş buçuk metre yüksekliğinde bir kemerin birleştirdiği iki tahta direkten oluşan kalenin tek koruyucusuydu.

Bugünün sahada en çok tartışılan ismi olan hakemlerimiz ise 1872 yılında ortaya çıktı. Bundan sonra oyuncuların kendilerine düşen hakemlik görevini yapmaya ve kendi kendilerini cezalandırmalarına gerek kalmamıştı.

Zaman ilerledikce, futbolun içindeki her şey değişti, kurallar, futbolcuların giydikleri formalar, kramponlar…

Bu işler artık günümüzde sponsor adı altında milyon dolarların altına imza atılan bir evrimin sonu oldu.

Futbol içinde barındırdığı tüm gerçekleriyle bugün belli bir ücret ile seyrettiğiniz, futbolcuların ayaklarıyla gösterilerini sunduğu temaşa sanatının bir dalı olan "Tiyatro" halindedir. Sahnede sergilenen sadece oyun. Oyuncuların kötü performanslarının tamamı oyunun yazarıyla doğru orantılı.

Bu oyunun yazarı kimdir?

Teknik direktörler mi?

Hakemler mi?

Uzmanlar mı?

Yorumcular mı?

Oyunun yazarı kesinlikle bu isimler değil, onların "göbekten bağlı olduğu göbekli işadamları".

Futbolu hafiften tiyatroya benzettik ama sahne tozunu yutmuş ustalara haksızlık etmeyelim, çünkü kimse onların sahnede kaç adım attığını veya sahnede rol alan tüm sanatçıların sahne ısı haritasına göre oyun performanslarını değerlendirmiyor ve tüm bunların getirisinde ise bir başka tiyatro grubuna milyon dolarlık transferlerine yol açmıyor. Gerçi sanatın tiyatro ve sinema dallarında emek verenlerin kimse emeğinin karşılığını bile vermiyor. Mesela Öztürk Serengil ağabeyin meşhur "Kelaj" ve "twist" dansıyla ortalığı kasıp kavurduğu zamanlarda 700 adet film çekmesiyle dudak uçuklatan paralar kazanıp, kazandığı paraları kumar ve kadınlarla yediğine dair anlatılanlara sadece gülünüz tıpkı Öztürk ağabeyin bir dönem tv ekranında sunduğu "Gülünüz, Güldürünüz'e" güldüğünüz gibi.

Evet film sayısı filan Oha! Dedirtiyor ama ortada kazanılan para öyle abartılı değil sadece güldürüyor.

Uzmanların geliştirdiği futbol dili ile bugün sahada ve antrenmanda hemen hemen her hareketi, harcadığı efor, döktüğü ter damlası kayıt altında tutulan futbolcuların, oluşturulan pazarda satışa konmasından ve en yüksek parayı verenin çaldığı düdük olmasından öte bir şey değildir futbol.

Kazanan "Göbekli" kaybedenin ise "Cebi Deliktir".

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları