Merhaba değerli okurlarım,
2021 yılının son haftasını yaşadığımız bugünlerde her birinizi en kalbi duygularımla selamlarım. Yeni bir yıl biterken vatandaşın gündeminde, dolayısıyla bizim köşemizde de ekonomi var. Geçen hafta hepimiz doların piyasalar üzerinde yaptığı ralliye şahit olduk. Doların psikolojik sınır olan 10 liranın üzerine çıkmasının ardından basamakları hızla aşıp kısa sürede 17, 18 liraları gördü. Euro ise 20 lirayı aşmıştı… Kimsenin anlam veremediği bir savrulma yaşandı. Piyasaları, bankaları ve vatandaşı bir korkudur kapladı… "Öldük-bittikçiler" hemen türeyiverdi. Gerek yazılı medyada gerek televizyon başta olmak üzere görsel medyada köşe başlarını tutmuş olanlar, "battık-batıyoruz" sözlerine başladılar. Fakat açıklanan Ekonomi Tedbir Planından sonra hepimiz gördük ki devletimiz tarafından bu yükselişi kontrol altına almak için yapılan bir planlama halihazırda varmış. Nitekim Cumhurbaşkanımızın bu yeni tedbir planını açıkladığı konuşmanın ardından neredeyse yarım saat içinde dolar 14 liraya indi. Hatta o günü takiben ertesi günde 10 liralara kadar düştü. Kaldı ki konuşmanın yapıldığı akşam bir Pazar akşamıydı ve piyasaların kapalı olduğu bir gündü… Aynı akşam 1 milyar dolar civarında döviz bozdurulduğu duyuruldu. Üst üste yapılan bu nokta atışı hamleler, öyle görünüyor ki uzun vadeli planlanmış bir planın ilk ve etkili hamleleriydi. Şüphesiz ki seri hamleler, çalkalanan kurun ipini tutmak anlamında çok önemliydi ve doğrudan vatandaşın dikkatine girecek ve onu ilgilendirecek bir durumdu. Nitekim halkta da gerek güven anlamında, gerekse umut anlamında olumlu bir etkiye vesile olduğunu yakından gözlemliyoruz. Mevcut halde, öncelikli olarak başta dolar olmak üzere dövizdeki savrulmanın önüne geçilmiş durumda. Yani, Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi, dövizin köpüğü kısa sürede yok oldu.
Cumhurbaşkanımızın yaptığı konuşma sonrası ortaya konan bu seri plan kurun aşağı çekilmesinde etkili oldu. Yine kendisinin hafta içinde yaptığı konuşmada ekonominin sadece Türkiye'de değil küresel anlamda da bir kriz ve bocalama içinde olduğuna dikkat çekti. ABD'de de faiz arttırımının tartışıldığı bugünlerde, Türkiye ve dünyanın benzer bir durumdan geçtiğinden bahsetti. Her ikisinde de mevcut ekonomik bocalamanın ağır koronavirüs koşulları altında bir sarsıntıya dönüştü. Cumhurbaşkanımızın "Küresel ekonominin iplerini elinde tutanlar" diyerek işaret ettiği yer de şüphesiz önemliydi. Bu ifadenin altında ülkemizin ve dünyanın içinden geçtiği bu ekonomik türbülans devletleri ve ülkeleri aşan bir boyutu olduğu anlamı yatıyordu.
Sevgili okurlarım, biliyorsunuz bugün etrafındaki rakiplerini satın alıp yutarak tekelleşmiş ve dünyadaki çoğu ülkenin bütçelerini geçecek düzeye ulaşmış konumda şirketler var. Aklınıza sadece Apple, Microsoft, Amazon, Facebook gibi teknoloji şirketleri gelmesin. Evet, özellikle veri sızdırma olaylarından sonra onlardan da bahsediyoruz ama buna bilhassa korona salgınından sonra sağlık sektörünü de ekleyebiliriz. Bugün karşı karşıya kaldığımız bu virüs belasından sonra her birimiz, her bir ülke nasıl da o büyük ilaç şirketlerinin eline bakar olduk. Şifamız oradaydı çünkü… O şirketler de ürettikleri aşıları devletlere satarak kârlarını kat kat arttırdılar ve daha da büyüdüler. Günümüzde artık dünyadaki büyük küçük fark etmez bütün ülkelerin güvenlik başta olmak üzere birçok yönden açıktan olmasa da gizliden tehdit eden birçok mega-şirket bulunuyor. Kurulmak istenen yeni bir düzen var ve yaşanan bu krizler de bunun sancıları. Cumhurbaşkanımızın satır aralarında verdiği mesajları da bu şekilde yorumluyoruz…
Peki Türkiye'miz ne yapacak? Bu süreçte nasıl ayakta kalacak? Nasıl güçlü çıkacak?
Değerli okurlarım, içinden geçtiğimiz süreci ve hükümet tarafından alınan yeni tedbirlere bir de bu açıdan bakmak lazım. Evet ekonomimizi içine düştüğü zor durumdan çıkarmak için risk alınmış olabilir, fakat
hamdolsun şu an için işler yoluna girme eğiliminde. Eğer planlandığı gibi üretim artıp, ihracat artarsa ve büyüme istikrarlı bir şekilde devam ederse kazanan Allah'ın izniyle ekonomimiz olacak.
Kalın sağlıcakla.
