Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mehmet Eyüp Yardımcı

Mehmet Eyüp Yardımcı

Yazar

Ayasofya ve Miraç mucizesi

"Kutsal Bilgelik"; Grekçe: Ἁγία Σοφία, romanize: Agia Sofia anlamları taşıyan, eski adıyla Kutsal Bilgelik Kilisesi ve Ayasofya Müzesi olan günümüzdeki resmî adıyla Ayasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi (Kutsal Büyük Ayasofya Camii).

Her iki din içinde önemli yeri olan, kendi içinde efsaneleri ve tılsımları ile halk gözünde bambaşka bir mekân olan "Ayasofya" dün, bugün ve yarınlarda yine aynı derecede ilgi odağı olacak, olmaya devam edecektir.

Ayasofya yapılmadan önce, aynı yerde yapılmış olan iki farklı kilise vardır. Bunlardan ilki Konstantin''in oğlu olan Konstantius tarafından 360 yılında yapılmış olan kilisedir. Bu kiliseye Megale Eklesia, yani, Büyük Kilise ismi verilir. İmparator Arkadius zamanında, M.S. 404 yılında çıkan isyanlar sırasında yanar. Arkadios''tan sonra tahta çıkan 2. Teodosius, yıkılan bu kilisenin yerine yeni bir kilise yaptırır. Bu ikinci kilise M.S. 532''ye kadar ayakta kalır.

Tarihler M.S. 532 yılını gösterdiğinde İmparator Justinianus zamanında şehir halkı, huzursuzluk dolayısıyla büyük bir isyana başlar. Tarihte Nika Ayaklanması olarak geçen bu ayaklanma, neredeyse tüm şehrin büyük hasar görmesine neden olur. Justinianus bu isyanı bastırır, ancak şehrin yeniden kurması gerektiğini anlar. Bu Justinianus için bir fırsattır ve şehri yeniden inşa etmek için hazırlıklara başlar. Konstantin nasıl Yeni Roma''yı kurmak istediyse, Justinianus''un de buna benzer bir amacı vardır.

Ancak bu sefer Yeni Roma yerine Yeni Yeruşalim''i, yani Yeni Kudüs''ü kurmayı amaçlar.

Yeruşalim, yani Kudüs, bütün ilahi dinler için çok önemli ve kutsal bir şehirdi. Bunun en önemli nedeni de orada önce Süleyman tarafından yapılmış olan ve M.Ö. 6. yy''da yıkıldıktan sonra tekrar inşa edilen Kudüs Tapınağı''dır. Bu tapınak Tanrı''nın halkıyla buluştuğu yerdir. Justinianus de Yeni Yeruşalim''in inşa ederken, bir yandan Yeni Tapınağı inşa etmek istiyordu.

Ayasofya mimarisine baktığınızda, Kudüs''teki Süleyman Tapınağına bakmış gibi olursunuz.

Justinianus dönemin en önemli iki mimarını huzuruna çağırır ve planından bahseder. Bu mimarlar Trallesli Antemius ve Miletli İsidoros''tur. Antemius ve İsidorus plana bakarak bu binanın yapılmasının imkânsız olduğu konusundaki görüşlerini belirtirler; ancak Justinianus kararlıdır. Bu kilisenin yapılması gerekmektedir. İnşaat 23 Şubat 532 tarihinde başlar ve kilise 27 Aralık 537 tarihinde ibadete açılır.

Neden Dikdörtgen Bir Yapı ve Kubbe?

Neden dikdörtgen bir yapıda ve kubbede ısrar etmiştir? Ayasofya, mimarisi içerisinde çok güçlü sembolizm içerir. Politik sembolizm ve ruhsal sembolizm:

1- Ayasofya''nın Dünyevi Sembolizmi:

Ayasofya''nın inşasındaki dünyevi sembolizm çok önemlidir. Binanın dikdörtgen olup üstünde kubbe olmasının çok önemli bir politik nedeni vardır. Dikdörtgen bina olmasının nedeni Süleyman Tapınağı''nın şeklinin dikdörtgen olmasıdır. Ayrıca ilk Hristiyan kiliselerinin mimarisi de dikdörtgen basilikalardı. Kubbe bir Roma icadıdır. Roma''daki Pantheon pagan Roma İmparatorluğu''nun en önemli tapınağıydı. Buradan Hristiyanlığın Musevi temellerini binanın şeklinde, Roma temellerini de kubbede görebiliriz. Ayasofya bir nevi Yeni Pantheon olmuştur.

Süleyman Tapınağı''nın temel bir planı vardır ve üç ana bölümden oluşmuştur: Dış Avlu (Kadınlar Avlusu), Kutsal Alan ve En Kutsal Alan. Dış Avlu halkın bulunabileceği alanlardır. Kutsal Alan kahinlerin ritüeller, ibadetler, kurban ve sunu için hazırlıklar yaptığı alanlardır. En Kutsal Alan ise herkese kapalıydı; çünkü Tanrı''nın Kutsal Ruh''unun bulunduğu alandır. O bölgeye yılda bir kez sadece Baş Kahin, halkının günahlarının affını dilemek için girebilirdi.

Ayasofya da bu şekilde üç ana bölümden oluşuyordu. Dış Narteks, İç Narteks ve Naos (En Kutsal Alan). Planlarda da görebileceğiniz üzere alanların boyutları tam anlamıyla birbirine zıttır. Süleyman Tapınağı''nda dış avlu en geniş alanı oluştururken, mimarlar Ayasofya''da ise en küçük alan olarak inşa etmişlerdir. Tapınakta Kutsal Alan biraz daha küçük bir alan oluştururken, Ayasofya''da rahiplerin hazırlık yaptığı İç Narteks biraz daha büyük bir alan oluşturur. Süleyman Tapınağı''nda sadece Tanrı''nın Kutsal Ruhu''nun bulunduğu alan en küçük alanı oluştururken; Ayasofya''da En Kutsal Alan yani Naos en büyük bölümü oluşturuyor.

2- Ayasofya''nın Ruhsal Sembolizmi:

Kubbeye baktığımızda yuvarlak bir şekil görürüz ve yuvarlak şekil, sonsuzluğu, ölümsüzlüğü sembolize eder. Kare ya da dikdörtgen de sınırları sembolize eder. Ayasofya bu ruhsal sembolizmini yine Süleyman Tağınağı''ndan alır. Kudüs''teki Süleyman Tapınağı Tanrı''nın Kutsal Ruhu''nın bulunduğu, Tanrı''nın halkıyla bir arada yaşadığı, yerin ve göğün birleştiği yerdir. İlk günahla birlikte Tanrı ve İnsan, Yer ve Gök arasında bir ayrılık oldu. Aslında Kutsal Kitap''ta sürekli bir vaat vardır: Göksel egemenlik ile yeryüzünün egemenliği birleşecekti. Yeni Antlaşma''da Matta 6:10''da Rab''bin Duası''nda da şöyle yazar: "Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi yeryüzünde de senin isteğin olsun." Dolayısıyla göğün ve yerin buluştuğu yer olması açısından Ayasofya önemli bir sembolizm içerir.

Ayasofya ve Miraç Mucizesi

Yazının icadıyla özellikle "hikâyeci (rivayetçi) tarih" anlayışının da etkisiyle kaleme alınan yazılı kaynaklar vasıtasıyla korunarak gelecek nesillerle aktarılmışlardır.

Ayasofya ile ilgili bu tür anlatılan eserlerden biri de; Koca Nişancı Reisülküttab Celalzade Mustafa Çelebi''nin (ö. 1567) Târîh-i Kal''a-i İstanbul ve Ma''bed-i Câmi-i Ayasofya adlı eseridir.

Eserde; Bir gece Cebrail gelir, Hz. Muhammed''i miraca davet eder. Cebrail ile Hz. Muhammed gök tabakalarını ve cennet katlarını gezip dolaşmaya başlarlar. Firdevs cenneti makamına da girerler. Orada camiye benzeyen bir makam görürler. Bu binanın içinde kırk adet yakuttan direk vardır, içerisinin çevresi zümrüt ve firuze taşlarla kaplanmış, döşemeleri gümüşten yapılmış, dışarı avlu billur üzerine değişik ziynetlerle süslenmiştir. İçerisinde altın ve gümüş lülelerden oluşmuş havuzda devamlı Kevser suyu akmaktadır. Buraya girenlerin bir daha çıkmak istemedikleri anlatılmaktadır.

Hz. Muhammed, "Ey kardeşim Cebrail! Bu güzel ve süslü makam neresidir?" diye sorar. Cebrail de "Ya Muhammed! Ümmetin için Allahü teala o makamı oluşturmuştur. Buna Camiü''l-Kübra (Büyük Cami) derler. Bu makamın benzeri dünyada üç tarafı deniz, bir tarafı da kara ile çevrili ''Kostantiniyye'' şehrinde bulunmaktadır. Bu şehirde ''Sofiya'' adlı güzel bir ibadethane ve yüce bir makam vardır. Bunun adına da Camiü''s-Suğra (Küçük Cami) derler. Burada gördüğün yüce makamın dünyadaki timsalidir. Senin ümmetine onun içinde ibadet etmek nasip olacaktır." diye cevap verir.

Hz. Muhammed, Cebrail''den bu sözleri işitince Allah''a şükredip o güzel makamı gönlünce görüp seyreder. Hz. Muhammed Allah ile konuştuktan sonra Allahü teala buyurur: "Ya Muhammed! Dünyadaki Camiü''s-Suğra''da (Küçük Cami) bir kimse safi niyetle iki rekât namaz kılıp niyaz ederek sevabını sana bağışlarsa, o kulum günahlara batmış biri olsa bile onu cennet ehli yaparım. O iki rekât namaz yerine de kabul olunmuş yetmiş rekât namaz sevabı veririm. Ve kim kırk gün o camide Ayasofya''da ibadetle meşgul olursa ona dört peygamber sevabını veririm. Bu dört peygamberden birincisi Âdem, ikincisi Nuh, üçüncüsü İbrahim, dördüncüsü de sensin ya Muhammed!"

Hz. Muhammed, Cebrail ile vedalaşıp miraçtan döndükten sonra ashabına Ayasofya makamını anlatır. Her biri kulaktan âşık olurlar ve "İnşallah ölmeden evvel o güzel makamın içine girip ibadet etmek kısmet olur." derler.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları