'Albızlar götürsün' sözünün ortaya çıkışı

Sizlere "Türklerdeki 'kötü ruh' kavramı ve 'albasması'" makalesiyle Erlik Han ve albızlarından söz etmiştim. Şimdi de Albızlar'ın hamile ve lohusalara niye musallat olduğu konusunu, Adnan Menderes Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Başak Burcu Eke'nin açıklamalarına dayanarak anlatacağım.

Gelelim şimdi; "Kötücül ruhlar insanları ne zaman ve ne şekilde etkiler?" sorusuna Doç. Dr. Başak Burcu Eke'nin verdiği cevaba: "Kötücül, insanların aklen, fiziken ve ruhen en zayıf düştükleri anları kollar. İlginçtir kötücül ile karşılaşma korkulan bir durum olmakla birlikte mücadeleye de devam edilmiştir. Ne kötüye ne kötücül olana boyun eğmek gibi bir durum söz konusu olmamıştır."

Ersogot Destanı'nın bu duruma bir örnek olduğunu söyleyen Doç. Dr. Eke, "Ersogot yeryüzünde kendisinin tek olduğunu ama her canlının bir eşi olduğunu görmüş, kutsal ağaca giderek durumundan şikayetçi olmuş ve eşini bulacağı müjdesini alarak macerasına başlamıştır. Kıymet verdiği eşinin yer altındaki kötücül ruhlar tarafından kaçırılması ve eşini kurtarmak için çaba sarf etmesi esas konudur. Kötücül ruhlardan birisi tarafından vücudunun yarısı yenmesine rağmen mücadelesine devam etmesi çok önemli. Türk destanları bilinç dışına yönelik eğitimin başarılı örnekleridir. Mücadele ettiğiniz kötücül bile olsa ve korkunuz en üst seviyeye çıksa da asla vazgeçmeyip asla pes edilmemeli" dedi.

Albızların ortaya çıkışları ise oldukça ilginç. İnanışa göre Erlik Han, çekicini örsüne vuruşuyla albızları ortaya çıkıyor. Başak Burcu Eke, "Bu da onları ateş ve ocak inanışına bağlıyor. Türk kültüründe her ne kadar ateş ve ocak kutsal sayılsa da kut ile ilişkisini doğru kuranlar olabildiği gibi Allah tarafından verilen güç olarak algılanan kut ile arasını bozanların da olduğuna inanılmıştır. Albızlar kötücüllükleri nedeniyle kut dışında kalmışlardır. İnsanları korkutmak, insan ve hayvanları kaçırıp köle olarak alt dünyaya götürmekle sorumludurlar" diye detaylandırdı.

Albızların en büyük görevlerinin insanları ve hayvanları hasta etmek olduğunu söyleyen "Albız inanışı Türk kültüründeki ortak inanışlardan biridir. Akdeniz'den Çin Denizi'ne, Kuzey Denizi'nden Hint Okyanusu'na kadar uzanan bölge içinde nerede Türk varsa orada albızla ilişkili bir ize rastlanır" vurgusunu yaptı. Albızların her yerde, her coğrafyada olduğunu vurgulayan Eke, Yakutlarda Abası, Tuvalarda Albıs, Uygurlarda Alvasti, Özbeklerde Olbosti, Kazan, Tatar ve Başkurtlarda Biçura olarak anıldığını ve hangi adla anılırsa anılsın albızın kötücül bir ruh olduğunu söyledi.

Halk arasında özellikle doğum yapmış kadınların lohusalık sürecinde musallat olan albastının aslında albızların bir türü olduğu biliniyor. Albastıların farkının, albızları korkutmak ile hastalık yaymak özelliğini yeni doğum yapmış kadınlara ve bebeklere karşı kullanması olduğunu söyleyen Eke, albastının lohusa kadınların nefesini kesip, ciğerlerini çıkartıp götürdüğü ve çocuklarını bu ciğerlerle beslediğinin düşünüldüğünü söyledi.

Lohusa bir kadının sayıklamasının, yemeden içmeden kesilmesinin, nefesinin daralmasının, her şeyi anlayıp konuşamamasının 'albasması' olarak yorumlandığını söyleyen Eke, albastıların kadın cinsiyetinde kabul edildiğini ve bu nedenle de süreç içerisinde Anadolu'da 'alkarısı' adını da aldığını ifade etti.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları