Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hüsameddin Acar

Hüsameddin Acar

Yazar

'Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler dervişler, müritler memleketi olamaz'

YUKARIDAKİ başlık, bu cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e aittir.

Osmanlı Devleti'nin, özellikle son iki asrında tarikatların ön plana çıkması, cumhuriyetimize de çürük bir yapılanma ve din anlayışını miras bırakmıştı.

İmparatorluğu adeta yutan tarikat, şeyh, derviş, evliya gibi kültür yapılanmaları, Atatürk'ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'nde geçit bulamadı.

Gerçekte İslamiyet'in kaynağı Kuran-ı Kerim ve Allah'ın Elçisi sevgili peygamberimiz (s.a.v) Hazreti Muhammed'dir. Bir başka deyişle, 23 yıl peygamberlik süresince yaşananlar.

Müslümanlığın kaynağı, ışığı ve damarları işte burasıdır.

Sonraki 4 halife, Hz.Ebubekir, Hz.Ömer, Hz.Osman ve Hz.Ali dönemleri de sevgili Peygamberimizin yolu olmuştur. Ancak ondan sonra özellikle Emevi döneminde, daha sonraki 4 meshepdeki farklı uygulamalar…

Ve tarikatlar ve farklı cemaat yapılanmaları… Şeyhler, şıhlar, evliyalar, dervişler, veliler almış başını gitmiş… Osmanlı'nın son iki asrında bu durum devlet yapılanmasına kadar yürümüş, etkili olmuştur.

İşte, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurarak aslında bu yanlış yapılanmaya son vermiştir.

Yetmedi; Allah'tan gelen bu kutsal mesajın, millet tarafından kaynağından öğrenilmesi için de devrim niteliğinde atılımlar yapmıştır Atatürk.

Bugün Diyanet'in de en güvenilir kaynağı olan Elmalılı Hamdi Yazır'ın Kuran-ı Kerim tefsiri de Atatürk'ün talimatıyla hazırlanmıştır.

Hatta, Arapça, Farsça ve Osmanlıcası çok güçlü olan Mehmet Akif Ersoy'a da Kuran-ı Kerim'in Türkçe meali için ricada bulunmuştur Atatürk. Mehmet Akif, Mısır'da 9 yıl süren bir sürgün vari hayatında aslında Kuran-ı Kerim'in Türkçesi için ciddi çalışmalar yapmıştır.

Ancak Akif sağlık sorunları olduğu için, tercüme işini bitiremez. Yakın arkadaşı Abbas Halim Paşa ve diğer yakınlarına, "Sağlık sorunlarım için ülkeme gidiyorum. Dönemezsem, bu çalışmaları yakıverin" diye tembihlediğini biliyoruz.

DİYANET ORDUSUNE İŞ YAPAR?

Bu konuya nereden geldik?

Çünkü gün geçmiyor ki, şu tarikatta bu tarikatta, şu camiada, yurtta ve grupta yüz kızartıcı bir olay yaşanmasın. Ülkemizde onlarca tarikat ve her birinin yüz binlerce müridi var.

Ne iş yaparlar?

Oysa sayısı 100 bini çoktan aşan bir diyanet ordumuz var. Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı'mız ne güne durur?

Ve biz bu din eğitimini ve kültürünü tarikatların üzerine yıkıyoruz. Ülkemizde hiçbir tarikat bir başka tarikatı beğenmez. Beğense, zaten bir olur.

Hani buralarda insanlar eğitilirdi? Hani Yunus Emre ve Mevlana'nın, "Hamdık, piştik elhamdülillah" dediği olgunluk ve incelik?

Sayıları belirsiz olan ve ülkeyi bir ağ gibi kuşatan bu tarikatların eğittiği kuşak acaba ne durumda?

Acaba Türkiye Cumhuriyeti'nin ideallerine ne derece vakıf ve bağlı?

Türkiye'de ceza evleri dolup taşarken, insanlar yıllarca mahkeme kapılarında sürünürken nerede bu tarikatlar?

Bu cinayetler, bu tecavüzler…

Bu cana kıymalar, suiistimaller…

Çalmalar, çırpmalar, aşırmalar ve haksız kazancın bin türlüsü…

Madem, dürüstlüğe, olgunluğa, Müslümanlığa ve dolayısıyla Allah'a giden yoldur onların yolu; öyleyse nedir bu rezaletler?

Bu Cumhuriyetin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk 30 Ağustos 1925'te ne diyor:

"Ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet (uygarlık) tarikatıdır. Uygarlığın emir ve isteklerini yapmak, insan olmak için yeterlidir."

Olay taze; henüz birkaç gün geçti. Günlerdir kendinden söz ettiren bir ebleh, daha önce de "Elimi öpenler Cennet'e gider" diye -sözüm ona- fetva vermişti.

Ve efelenmişti;

"El öptürmeyi sevmem ama, insanların Cennet'e gitmesine de mani olmak istemem. Bu yüzden öptürüyorum…"

Ve hayret! Diyanet, ciddi anlamla bu eblehin olayını kınadı ve gerekli girişimlerde bulunulduğunu açıkladı. İnsanlarımızın bu tip yapılanmalardan uzak durmalarını önerdi.

Ancak bu yetmez…

Hiçbir dini eğitimi olmayan, akademik kariyer taşımayan bu insanlar, yıllardan beri ülkemizi, inancımızı ve kültür değerlerimizi adeta kemiriyor!

Hangi yetkiyle, ne hakla?

Çünkü din ve inanç konusu her zaman suiistimal konusu olmuştur. Ve bu sorumluluk, öncelikle Diyanet İşleri ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın işidir; tarikatların ve radikal grupların değil.

Kutsal dinimizin kaynağı Kuran-ı Kerim ve Hazreti Peygamber

Şairler Sultanı Necip Fazıl, her okuduğumda tüylerimi diken diken eden Sakarya Türküsü adlı şiirinde;

"Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;

Sen kıvrıl ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz" diye seslenir…

Gerçek ortada… İki Cihan Serveri Peygamberimiz ortada dururken başka kılavuza ne gerek?

Ülkeyi yönetenler, bu gibi çarpık dini oluşumlara, tarikatlara, sahte şeyhlere ve dolayısıyla yaşanan çirkinliklere artık dur demeli…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları