Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Türk tarımı nasıl çökertildi?

Daha dün denecek kadar kısa bir zaman önce; Türk tarımı, ürettikleriyle ülkemizin kendi kendisine yetecek ürünleri yetiştiriyordu. Dünyada bu durumda olan yedi ülkeden biriydi Türkiye, bunu da çalışkan Türk köylüsüne borçluydu. O dönemlerde; Türk çiftçisinin ürettikleri; bizleri doyurur, giydirir aynı zamanda istihdam yaratır, sanayiye ham madde sağlar ve de dış ticarette önemli bir payı elinde tutardı. Günümüzde ise saman bile ithal eder duruma geldik.

Şimdilerde Türk tarımı üretimden pazarlamaya değin birçok sorunla boğuşuyor. Çiftçimiz artan maliyetler yüzünden kazanamaz oldu. Bu yüzden de üretim geriledi, neredeyse durma noktasına geldi. Kentlilerin marketlerini süsleyen tarım ürünleri yüksek fiyatla tüketiliyor. Ancak kamuoyu genellikle cebinden çıkana bakıyor, dolayısıyla da yükselen fiyatlar yüzünden sızlanıyor. Neden-sonuç ilişkisi konularında ya hiç kafa yormuyor ya da yüzeysel değerlendirmelerde bulunuyor.

Bir zamanlar kendini besleyebilen sayılı ülkeler arasında yer alan ülkemiz bu duruma nasıl getirildi?

Bu sorunun iç ve dış nedenleri bulunuyor.

Tarımda gözlemlenen çöküşün miladı, bizce 24 Ocak 1980 Kararları ile başladı. Bu kararların ABD güdümündeki 12 Eylül 1980'de gerçekleştirilen askeri yönetimler aracılığıyla uygulandığını da hatırlatalım.

Anımsayalım, ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger; "Eğer petrolü kontrol edersen bütün bölgeleri ve kıtaları, gıdayı kontrol edersen de bütün insanları kontrol edersin" demişti. Bu dönemde; Türkiye tarımında da çarpık serbest piyasa uygulamaları gündeme sokuldu. Böylece

tarımda korumacılığın kaldırılması ve desteklemenin azaltılması istendi. Halbuki başta ABD ve Avrupa Birliği(AB) ülkeleri olmak üzere, hemen hemen her ülke çiftçisini koruma altına alarak onu destekliyordu. Bizde ise tam aksi uygulamalar başlatıldı. İlk aşamada besin dışalımlarına konan gümrük tarifeleri, iç piyasayı terbiye etmek iddiasıyla düşürüldü. Ardından önce süt tozu, tereyağı ve peynir gibi süt ürünleri, daha sonra da et ürünleri sınırsız olarak dışalıma açıldı.

Aslında bunun arkasında yatan gerçek, Amerika ve Avrupa'da giderek artan tarım ürünleri stoklarıydı. Anılan ülkeler bu stoklarını eritemediler. Çünkü ellerinde bu ürünleri üreten sığır fazlalığı vardı.

Stokların eritilmesi için Dünya Bankası aracılığıyla ucuz dış kredi sağlandı. Türkiye artık damızlık sığır satın alıyordu. Türkiye son  kırk yıla varan süreç içinde bir milyon başın üstünde sığıra kapılarını açtı. Ancak gerekli uyum sağlanamadığından, bu hayvanların yarısına yakını ya telef oldu ya da kasaba gitti. Bu durumdan Türkiye hayvancılığı büyük yara aldı. Buna karşılık, Amerika ve Avrupa başlarına dert olan sığırlardan kurtulmuştu. Özetlersek; fakir Türk çiftçisi, zengin batılı çiftlik sahiplerine yardım elini uzatmış oldu.

5 Nisan 1994 kararları bağlamında Uluslararası Para Fonu (UPF)'na verilen taahhütler kapsamında destekleme alımlarına giren ürün sayısı giderek azaltıldı. Daha sonra 10 Ocak 1996 tarihinde devreye giren Gümrük Birliği Antlaşması'yla tarım ürünlerinin dışalımına konan kimi kısıtlamalar da çeşitli aşamalarla kaldırıldı. Artık tarım ürünlerinde fiyat oluşumu piyasadaki tüccarın insafına bırakıldı, tarımsal kitler özelleştirildi. Tarım Satış Kooperatifleri gibi örgütlerden devlet desteğini çekti.

Tarımsal desteklemeler, yeterince uygulanamadı. Yapılmakta olan destekler de, Türkiye tarım işletmelerinin büyük bir çoğunluğunu oluşturan ve aile işgücünü kullanan küçük ve orta ölçekli işletmelere değil, ağırlıklı olarak büyük sermayenin kurduğu dev tarımsal işletmeler için yapıldı. Bu işletmelerin oluşturulup, geliştirilmesi sağlandı.

Kimi çok bilmiş akademisyenler ise köylülüğün millete yük olduğunu söylediler ve de dünya borsa fiyatları ile iç piyasa fiyatları arasındaki fiyat farklarını öne çıkararak ithalden yana tavır koydular. Dünya borsa fiyatlarının batının elindeki stokları eritmek için uyarılmış fiyatlar olduğunu görmemezlikten geldiler. Böylece "köylü milletin efendisidir" sözü rafa kaldırılmış oldu.

Artık tarımın çöküş sinyalleri daha sık gelmeye başladı.

Tarımda arz esnek olmadığı için tarımsal ürün fiyatları yaşanan enflasyona bağlı olarak artmadı, buna karşılık girdi fiyatları düşmediği için köylü kesim giderek daha da yoksullaştı. Üretici ve tüketici, örgütlenmiş az sayıda tarım ve gıda tekellerinin denetimine girdi. Bunun sonucu, tüketici gıdaya yüksek bedelle  ulaşırken, ödediği bedelin de çok azı üreticinin eline geçebildi.

Tarımsal üretimdeki artış hızı, nüfus artışına yetişemedi. Türkiye açık bir şekilde tarımsal ürün dışalımcısı bir ülke durumuna döndü. Yaşamakta olduğumuz yıllarda kırmızı etten baklagillere, tahıldan pamuğa ve samana hatta leblebi- çekirdeğe kadar tarım ürünleri dışalımı yapar duruma düştük. Artık Türk tarımı dizlerinin üzerine çökertilmiş, Türk çiftçisi de felç olmuştu.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları