Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Fatih Ergin

Fatih Ergin

Yazar

Süleyman Demirel'i anmak ve anlamak

Türk siyasi tarihinde derin izler ve kalkınma ve sanayi mazimizde nice eserler bırakmış, Cumhuriyet tarihimizin tartışmasız en önemli devlet adamlarından 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in vefatının dördüncü yıl dönümü, Türkiye'nin demokrasi ve hukuk açısından kâbus dolu günlerden geçtiği, toplumun kalın çizgilerle ayrıştırıldığı bir sürece denk geldi. Türkiye'nin içerisinde bulunduğu siyasal konjonktür, vefat yıl dönümünde Demirel'i nasıl anmamız gerektiğini ve anmaktan öte, onun siyasal yaşamından çıkarmamız gereken dersleri de işaret ediyor.

Bence Demirel'i özetleyen en önemli tabir, kendisini ifade ettiği şekliyle, "Cumhuriyet eseri" söylemidir. Anadolu'nun fakir bir köyünde, köyünden de fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Demirel, Cumhuriyet'in sağladığı fırsat eşitliği sayesinde okuyup sırasıyla mühendis, bürokrat, siyasi parti genel başkanı, başbakan ve nihayet cumhurbaşkanı olmasını, "bu ülkede cumhuriyet ne yaptı?" diyenlere yanıt olarak gösterilmesini tavsiye etmişti. Demirel, eseri olduğu Cumhuriyet'e karşı asla vefasızlık yapmamış, Cumhuriyet'in kurucuları ve değerlerine daima bağlı kalmıştır. Cumhuriyet'e olan borcunu, en çok demokrasi ve sanayi alanında ödediğini söylemek, yanlış bir ifade olmayacaktır.

Türkiye'de millî sanayinin gelişmesinde, Atatürk'ten sonra en büyük paylardan biri Demirel'e aittir. 1965-1971 yılları arasında tek başına iktidar olduğu döneme bakıldığında, Türkiye'nin hemen her alanda zirve yaptığı görülecektir. Ya da, Cumhuriyet'in yok pahasına satılan iktisadi kazanımlarının birçoğunda kimlerin imzasının olduğuna bakılarak da, Demirel'in millî kalkınma ve sanayi tarihinde özel bir yeri ve anlamı olduğu çok net şekilde görülür. Mesela, bugün pek çok kimse bilmez ama Türk Donanmasının Kıbrıs Harekatı'nda kullandığı çıkarma gemileri, 1967'de dönemin Başbakanı Demirel'in talimatıyla yapımına başlanan gemilerdir.

Türkiye'de ABD'yi yeri geldiğinde karşısına alma konusunda akıllara ilk olarak Demirel'in adeta ezeli rakibi gibi olan Bülent Ecevit gelse de, aslında Demirel de çok defa ABD ile karşı karşıya gelmiş bir isimdi. Bunda da en büyük sebep, ABD'nin Türkiye'nin sanayileşmesine karşı olmasıdır. Öyle ki, ABD ve Avrupa'ya rağmen GAP'ı başlatmış ve kalkınma ve sanayileşmede büyük adımlar atmıştı. Ayrıca 1975'te, Demirel başbakanlığındaki hükümet, Türkiye'deki bütün ABD üslerine el koymuştur. FETÖ'nün Ergenekon kumpası sırasında, bir ara eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu ile Süleyman Demirel'in de gözaltına alınacağı, ancak operasyonun son anda durdurulduğu konuşulmuştu. Öyle ki ABD, aktif siyasette olmamasına rağmen, Demirel'i hâlâ "tehlikeli" görüyordu.

Demirel, 1974 öncesi ve sonrasında Kıbrıs'ta geleneksel devlet politikasına bağlı kalmış ve millî çıkarları savunmuştur. Hem başbakanlığı hem de cumhurbaşkanlığında Türk Dünyası'na yakın ilgi göstermişti. SSCB'nin çöküşünün ardından bağımsız olan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'ne Demirel'in başbakanı olduğu Türkiye, gıda ve ilaç yardımında bulunmuştur. Ayrıca, Alparslan Türkeş'in Türk Dünyası Kurultaylarını başlatması da, dönemin Cumhurbaşkanı Özal'ın destek vermemesine rağmen, Başbakan Süleyman Demirel'in kurultayı himayesi altına alması ile gerçekleşmiş ve bu kurultaylar böylelikle resmî nitelik kazanmıştı. 

Demirel'in uzun ömürlü siyasal yaşamından kendisini eleştirmemizi de sağlayacak daha nice kesitler sunmak mümkündür. Ancak bugünün Türkiye'sinde, Demirel'i anarken anlamamız gereken nokta, onun demokrat kişiliği ve engin hoşgörüsüdür. Demirel, yüzde kaç ile iktidara gelirse gelsin, daima yüzde yüzü temsil etmesi gerektiğinin bilinci ile hareket etti. Siyaset kökenli bir Cumhurbaşkanı'nın, nasıl tarafsız hareket edeceğine dair ise, bence siyaset akademilerinde ders olarak okutulacak bir cumhurbaşkanlığı yapmıştır. Onun içindir ki, aktif siyaset döneminde muarız olanlar bile onu kendi cumhurbaşkanı olarak görebilmiş ve ölümüne üzülmüşlerdir. Kendisi hakkında çıkan karikatürlere, bazen kantarın topuzunu kaçıran ölçüde olan eleştirilere rağmen, tek bir isme dahi dava açmamış ve hep "Konuşan Türkiye'den" yana olmuştur.

Demirel'e göre, ülkeyi yönetenler, kendilerini "en büyük" sayarlarsa, oturdukları koltuktan kalkmamak için her şeyi yapacaklardır. Hakkı, hukuku, adaleti; bir gerekçe bulup çiğneyebileceklerdir. Bugün millete zorla iktidarın dayatıldığı, millî irade ile kavgaya tutuşulduğu Türkiye'de yaşananlar, tam da Demirel'in dediği gibi değil midir? Oysa Demirel, kıratın süvarisi olarak altı kere gidip yedi kere geldiği iktidardan iki kez demokrasi dışı müdahalelerle düşmesine rağmen, demokrasiye olan inancını hiç yitirmemişti. Muhtıra ve darbe yüzünden iki kez şapkasını alıp gitmesi, onu çok partili siyasal hayatın ve parlamenter demokratik sistemin yaşatılması düşüncesinden asla vazgeçirmemiş, bunlar üzerinden siyasi prim yapma düşüncesine sevk etmemişti. Bu çizgisi, Türk siyasi yaşamına ve devletine başarılı, kalıcı ve belirleyici etkiler bırakmasını sağlamıştır. Türkiye'nin, demokrasi bilincini kaybetmemesi ve "Yeni" olmaktan ziyade "Yeniden Türkiye" olabilmesi için, Demirel'i millî irade ve halkı merkezine koyduğu siyaseti ile anmaya ve bu siyaseti anlamaya büyük ihtiyacı var. Türk siyasi tarihine çoğu zaman gülümseten konuşmaları ve "Baba, Çoban Sülü, Barajlar Kralı ve Bir Bilen" lakaplarıyla damga vuran 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel'e vefatının dördüncü yılında rahmetle...

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları