Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Orhun Bilenler

Orhun Bilenler

Hukukun Üstünlüğü

Siyasi istikrar mı? İdari istikrar mı?

20. yüzyıla, tarihe geçen en büyük iki savaş sığmış ve bu savaşlar neticesinde de devlet olgusu dönüşmeye başlamıştır. Bu dönüşüm küreselleşmeyi de beraberinde getirmiştir. Küreselleşme kavramı özellikle Avrupa'da savaşlara karşı bir çözüm olarak görülmüş ve 1951 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğuyla ilk adımları atılmıştır. Toprak ve ülkesellik kavramları yerini hukuka uygunluğa bırakmış, yani egemenlik anlayışı bile değişmiştir. Sanırım kimse 1945 öncesinde ki egemenlik anlayışı ile günümüz egemenlik anlayışının aynı olduğunu iddia edemez. Anayasa hukuku açısından da durum böyle … Dönüşen dünya düzeniyle artık ulus anayasalar ülkelerindeki nihai hukuki normlar olmaktan çıktılar. Bununla birlikte uluslararası hukuk normları da ülkelerin yorumlarına göre değişiklik gösterebilecek konumda olmadıkları gibi direk bağlayıcılar. Nitekim Türk Anayasasının 90 ıncı maddesinin son cümlesi der ki; "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." Bu bakımdan ülkemizde özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları bağlayıcıdır.

Türkiye uluslararası normları ve hukukun genel ilkelerini temel almış demokratik bir hukuk devleti olsa da ne yazık ki uygulamada hukukun üstünlüğüne bağlılıkta oldukça büyük sıkıntılar yaşanmakta. Siyasi vesayetin, yargının üstüne tahakküm kurması ve neticesinde ortaya çıkan keyfi ve çelişkili yargı kararları yargıya olan güveni neredeyse yok etmiş ve hukukun genel kurallarından biri olan İdari İstikrar ilkesini de ortadan kaldırmıştır. İdari istikrar, vatandaşın kendini güvende hissetmesi amacıyla idari işleyişin düzenli, sürekli ve tutarlı bir şekilde devamlılığının sağlanmasıdır. Bu ilke aynı zamanda vatandaşın kazanılmış haklarının korunmasını da sağlar.

Son 20 yıldır Türk kamuoyunda yaratılan bir algı ile istikrar kavramı, ancak aynı kişi ve kişilerin ülkeyi yönetmesi neticesinde ekonomik refah, adalet gibi kavramların tesis edilebileceği olarak aktarılmış ve yaratılan bu algı toplumda da karşılık bulmuştur. Türkiye demokratik bir cumhuriyettir. Cumhuriyetlerde yöneten sınıfı yoktur ki istikrar yönetenlerden beklensin… Belki imparatorluklarda kralların görevlerine devam etmesiyle istikrar sağlanabilir ancak demokrasilerde istikrar kurallarla ve kanunlarla sağlanır. Kanunsuzluktan istikrar çıkmaz!

Türkiye'de büyük bir güruh, sözde siyasi istikrarın ekonomide başarılı sonuçlar doğuracağını bekledi. Ancak ekonominin ihtiyacı olan siyasi istikrar değil idari istikrar … Hukukun üstünlüğü kavramına bağlılığın olmadığı bir ülkede idari istikrarın sağlanması da mümkün değil!

Türkiye'de ki refah sorununun temelinde de bu güvensizlik var. Hukukun üstünlüğü kavramına bağlılık ve ekonomik parametreler arasındaki ilişki incelendiğinde, hukuka olan güven ve bağlılık düşünce aynı oranda refah seviyesinin de düştüğü gözlemleniyor. 21. yüzyılda ülkelerin gelişmişlikleri, hukuk ve demokrasi anlayışından geçiyor ve bu yönüyle de bu yüzyılın en somut kavramları halini alıyorlar. Bu kavramlardan uzaklaşmak her açıdan infial yaratıyor. Türkiye'nin İdari İstikrar dışında konjonktürel olarak üretilmiş gerçek dışı kavramlar üzerinden kalkınma arayışı nafiledir.

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları