Şiddet kimden, nereden gelirse gelsin, hangi bahanesi olursa olsun kime karşı yapılırsa yapılsın şiddete karşı olmak bir insanlık görevidir.
Şiddete uğrayanın kim olduğu veya şiddet uygulananın kim olduğu, neden uygulandığı da hiç önemli değildir. Önemli olan başta yönetimde olanlar olmak üzere şiddete karşı hepimizin ortak bir bilinçle karşı duruş sergileyebilmemizdir.
Yukarıda şiddet kime karşı yapılırsa yapılsın dediğimiz için geçmişte ve bugünlerde şiddete uğrayanların isimlerini yazmaya gerek görmüyorum. Fakat bu insanların görev alanları basın ve siyaset olanlar için sonuçta bunlara karşı yapılan şiddet demokrasiye ve düşünce özgürlüğüne yapılmış sayılacaktır.
Geçmişte de şiddet gören hatta cinayete kurban giden insanların ortak tavrı ve açıklamaları; “Allah’a verilecek bir can borcum var. Onu da Allah’tan başka kimse alamaz. Korkumuz yoktur” şeklinde olup yaşananlar bu açıklamaları doğrulamaktadır.
Şimdi bakın şiddete uğrayanlardan Yeniçağ gazetesi Ankara Temsilcisi ve yazarı Orhan Uğuroğlu ne demiş:
“- Türkiye'de özgür medya olmazsa, demokrasi olmaz,
- Demokrasi olmazsa fikir özgürlüğü olmaz,
- Fikir özgürlüğü olmazsa diktatörlük olur,
- Diktatörlük olursa özgür yargı olmaz,
- Özgür yargı olmazsa Adalet olmaz,
- Adalet olmazsa devlet olmaz…”
Soruyorum şimdi Türkiye’yi, demokrasiyi, düşünce özgürlüğünü, adaleti, insanları seven herkes bu sözlerin altına imzasını kayıtsız ve koşulsuz koymaz mı?
Cumhurbaşkanımızın “üzüntülerini ve geçmiş olsun” dileklerini iletmesi ve gereği için ilgili bakanlıklara talimat verdiğini bildirmesi isabetli olmakla birlikte daha önceki olaylarda da bu güçlü sözleri duymak isterdik.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun; Gelecek Partisi Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu ve KRT TV programcısı Afşin Hatipoğlu’na yapılan saldırılar için şu ifadeleri kullandı:
"Orhan Uğuroğlu, Selçuk Özdağ ve Afşin Hatipoğlu'na yapılan saldırıları telin ediyorum. Failler en kısa sürede adalet önüne çıkarılacaktır. Devletimiz, demokrasi ve fikir özgürlüğünün teminatıdır."
Benzer yöntemler ve nedenlerle yapılma ihtimali bulunan saldırıları basit bir sokak kavgası, birkaç yumruk olarak nitelemek de deve kuşu örneği başımızı kuma sokmak, gerçekleri görmezden gelmek olur. Bu nedenle olaylar arasında bağ olup olmadığı ve olayların kaynağı mutlaka araştırılmalıdır.
***
Şehir eşkıyalarını önleyin
Umut Vakfı’nın 2020 yılına ait silahlı şiddetle ilgili hazırladığı rapora göre 2020 yılında da silahlar susmadı; yıl içinde yaşanan 3 bin 682 silahlı şiddetin yüzde 85’i ateşli silahlarla işlendi…
2020 yılında basına yansıyan 3 bin 682 silahlı şiddet olayında; 2 bin 40 kişi öldü, 3 bin 688 kişi de yaralandı…
Bu silahlı olayların 3 bin 128’inde ateşli silahlar (bin 303’ü tüfek, bin 825’i tabanca), 554’ünde ise kesici ve delici aletler kullanıldı… Yani cinayetlerin yüzde 85’i ateşli silahlarla işlendi.
Umut Vakfı; bildiğiniz gibi ikisi ölen biri öldürülen bu nedenle üç evlat acısı yaşayan rahmetli Nazire Dedeman Çağatay önceliğinde bireysel silahlanma ve bireysel şiddete karşı mücadele amacıyla kurulmuştu ve 2015 yılından bu yana her yıl Türkiye genelinde yayımlanan yerel ve ulusal basında çıkan şiddet haberlerini günü gününe tarıyor ve şiddetin istatistiklerini tutuyor.
Bu nedenle Umut Vakfı; 2020 Silahlı Şiddet Raporu’nu kamuoyuyla paylaşırken “silaha karşı çıkmak şiddeti önler” diyerek bir kez daha yetkililere sesleniyor ve diyor ki: “Bireysel silahlanmayı önleyin. Bireysel silahlanmayı önleyici yasal düzenlemeler yapın. Cezasızlığın önüne geçin. Şehir eşkıyalarının düğün, asker eğlencesi ve kutlamalarda silah kullanılmasını önleyin. Bu şehir eşkıyalarının eylemleri sonucu adam öldürüp, yaraladıktan hemen sonra salıverilmesinin, elini kolunu sallayarak dolaşmasının, mağdurların daha da mağdur olmasının önüne geçin. Adalet ve hukuku üstün kılın… Her bireyin evde, okulda, trafikte, kısacası tüm yaşam alanlarında ‘huzur ve güven’ içinde yaşamasını sağlayın…”
