Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Şeyh Şabanı Veli ve 'Asa Suyu'

Sizlere Anadolu'nun dört direği olan Hacı Bektaşi Veli, Şeyh Şabanı Veli, ve Hacı Bayramı Veli ve Hacı Muradı Veli'den söz etmiştim. Bu mübareklerden Hacı Muradı Veli ve Hacı Bektaşi Veli'yi sırayla anlatmıştım. Bugün de Şeyh Şabanı Veli'den söz etmek istiyorum.

Şabanı Veli, Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinin Gökçeağaç Bucağına bağlı Çakırçayı Köyü'nün Cimdâr Mahallesi'nde 1397'de dünyaya geldi. Henüz dünyaya gelmeden babasını kaybettiği için yetim, üç yaşlarında iken annesi vefat ettiğinden öksüz kaldı.

Daha sonraki hayatı, hayırsever bir hanımın yanında geçti. Bu hanım, Şaban Efendi'yi, manevi evlâtlığa kabul etmekle birlikte eğitmini yapmasında maddi ve manevi yardımlarını esirgemedi. Hatta eğitimini tamamlaması için İstanbul'a gönderildi.

Öksüz Şaban, ilk eğitimini Taşköprü'de yaptı. Aklî ve naklî ilimleri özellikle Kuran, hadis, tefsir ilimlerinde bilgilerini derinleştirmek için Kastamonu'ya gitti. Ancak memleketindeki tahsille yetinmeyerek ilim ve fazilet diyarı olan İstanbul'a geldi. Eğitimini buradaki Fatih Medresesi'nde tamamladı. Öğrenim yıllarında güzel ahlâkı, ağırbaşlılığı ve çalışkanlığı ile hocalarının teveccühüne mazhar olur.

Şaban Efendi, zahiri ilimlerle tatmin olmadı. İrfan yolunda kendini irşat edecek bir mürşidi kâmil aramaya başladı. İstanbul'daki bazı şeyhlere halini arz ettiyse de rağmen gönlü bir türlü bunlara ısınmadı. Bu arada Fatih Medresesi'nden icazetnamesini aldı. Hocalarının medresede müderris olarak kalma teklifine karşılık, kararını vermek için bir süre izin istedi.

Bir gece rüyasında bir ses: "Sılaya dön, sana kurtuluş oradadır!" diye seslendi. Memleketine dönmek için manen işaret alan Şaban Efendi, hocalarıyla vedalaşarak bir arkadaşıyla birlikte Bolu üzerinden Kastamonu'ya gitmek üzere yola çıktı. Sılaya giderken yol üzerinde bulunan ününü duyduğu Hayreddin Tokadi'yi ziyaret etmek istedi.

Bolu'ya yaklaştığı zaman İstanbul'a doğru gitmekte olan iki derviş gördüler. Karşılaştıktan dervişlerden biri: "Azizimiz Hayreddin Tokadî Hazretleri; 'Kastamonulu Şaban Efendi, İstanbul'dan dönüyor, onu alın dergâha getirin' buyurdu. Biz de, İstanbul'dan gelen Kastamonulu Şaban Efendi'yi bekliyoruz. Siz onu tanıyor musunuz? Yolda, konakta gördünüz mü?" der.

Dervişin bu sorusu üzerine Şaban Efendi; "Kastamonulu Şaban benim" der. Bunun üzerine iki derviş ve arkadaşıyla birlikte dergâha gitmek üzere yola koyulur. Akşam üstü huzuru varırlar. Ancak namazdı, niyazdı derken Şaban Efendi, bir türlü kendine gelecek dermanı bulamaz. Üç gün bu böyle devam eder ve onlar üç gün dergâhta misafir kalırlar. Üçüncü gün Şaban Efendi'nin arkadaşı: "Üç gündür burada kaldık. Artık destur isteyelim de gidelim. 3 günden fazla misafirlik olmaz" deyince; Şaban Efendi, gözlerinde biriken yaşlan silerek: "Âşıklar kendi taraflarına ve silsilelerine çekerler. Onların cezbeleri galip geldi. Var, sen güle güle git. Bana burada kalmak göründü" diyerek arkadaşını uğurlar.

Kalış o kalıştır. Şaban Efendi, 12 yıl Tokadi Dergahı'nda kalır. Bu zaman zarfında Hayreddin Tokadî'den ders alır, onun irşadından geçer. Sonunda Hayreddin Tokadî, hilâfet duasını yapıp ona icazet vererek; "Sana hilâfet verildi, memleketine dön! İrşat soframızı orada kurarak âşık ve sadıkları irşat et" der. Bunun üzerine Şabanı Veli, Bolu'dan Kastamonu'ya hareket eder.

Şaban Efendi, kısa sürede Kastamonu halkı tarafından gerek İstanbul medreselerindeki ilmi, gerek Hayreddin Tokadî'nin yanında gördüğü manevi eğitim ve terbiyenin sonucu kısa sürede pek çok kişiyi kendine bağlar. Şeyh Şabanı Veli hakkında çok şey yazılmış, çok şey anlatılmıştır. Ancak ber bir konudan söz etmeden geçemeyeceğim:

Kastamonu'ya varınca, halktan birisi gelip "Sen ne iş görürsün" demiş? Hazret de, "Kalp kalaylarım" demiş. Vatandaş, 'kalp kalaylarım'ı, 'kap kalaylarım' diye anlamış. Hemen evine gidip bir çuval bakır kap alıp gelmiş; "Hele şunları bi' kalaylayıver" demiş.

Şeyh Şabanı Velî; "Biz kalp dedik, ama sen kap anlamışsın. Neyse zahmet etmişsin, getirmişsin. O işi de görüverelim. Yarın gel, al" demiş. Ertesi günü çuvalın ağzı bile açılmadığı halde içindeki kapların pırıl pırıl olduğu görülmüş.

Atabey Gazi Mahallesi'nde çıkan bir yangında yanınca Hisarardı'nda Seyyid Sünnetî Mescidi yakınındaki Eyüb Halîfe tarafından bağışlanan bir eve taşındı, yerine geçecek şeyhlerin de burada oturması için bir vakıfnâme tanzim ettirdi. Daha sonra Şâbâniyye tarikatının âsitânesi olacak bu mekânda uzun yıllar irşad faaliyetini sürdüren Şabanı Velî; 18 Zilkade 976 (4 Mayıs 1569) tarihinde vefat etti. Tekkesinin bahçesine defnedildi.

Ayak ucundaki çeşmede "Asa Suyu" diye tabir edilen bir bir su akmaktadır. Mehmet Feyzi Efendi; bu "Asa Suyu" için, "Nuh Tufanı'nda Cebrail (A.S.), Kabe civarından dört avuç toprak alarak dünyanın dört ayrı yerine atmıştır. Bu yerlerden birisi de Hz. Pir civarıdır. Nitekim bölgenin taşlık yapısı Mekke kayalıklarına benzediği gibi 'Asa Suyu'nun tad ve kokusu da Zemzem ile aynıdır" demiştir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları