Piyanoya adanan ömür: Ayşegül Sarıca

Piyanoya adanan ömür: Ayşegül Sarıca
Piyano virtüözü, Devlet Sanatçısı Sarıca, "Bunca süre müzikle olmak çok keyifli. Piyanoyu aşkla çalmak başka türlü bir şey. Gittikçe büsbütün bağlanıyorsunuz ve bırakamıyorsunuz. Hayatınızın parçası oluyor" dedi.

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası solistliğinden emekli 83 yaşındaki piyanist Ayşegül Sarıca, 1940'larda, küçük yaşlarda müzik yolculuğuna başladı. İngiliz Ortaokulu'ndan sonra, Fransa'da Paris Ulusal Konservatuarında eğitim hayatına devam eden Sarıca, Türkiye'ye dönerek müzik yaşamını ülkesinde sürdürdü.

Sarıca, kısa süre önce de Sevda-Cenap And Müzik Vakfı Onur Ödülü Altın Madalyası'na layık görüldü. 

Dün akşam düzenlenen törenle ödülünü almaktan onur ve mutluluk duyduğunu ifade eden Sarıca, "Türkiye'de çok sesli müziğin anlaşılması ve yaygınlaşması için çaba sarf eden Sevda-Cenap And Müzik Vakfının bende ayrı bir yeri var. Kendilerine teşekkür ediyorum. Son derece minnettarım. Beni de düşündükleri ve müzik hayatıma katkıda bulundukları için teşekkür ediyorum." dedi. 

"Piyanoyu aşkla çalmak başka türlü bir şey"

Çok küçük yaşlarda piyano ve müzik eğitimi aldığını belirten Sarıca, müziğe başlamasındaki en büyük şansı olan anne ve babasının, kendisini 5-6 yaşlarında bir öğrenci konserine götürdüğünü, o konserden sonra müzik yaşamının kendiliğinden başladığını söyledi. Sarıca, şöyle konuştu:

"Çok haşarı, yaramaz bir çocukmuşum ama bir saatten fazla hiç hareket etmeden, 'gık' demeden dinlemişim konseri. Bunun üzerine oradaki hoca, 'bu çocukta bir müzik sevgisi ve yeteneği var. Başlatalım mı müziğe' diye anneme sormuş. Annem de müzik dersleri almama olanak sağlamış. Bunca süre müzikle olmak çok keyifli. Piyanoyu aşkla çalmak başka türlü bir şey. Bırakamıyorsunuz. Gittikçe, büsbütün bağlanıyorsunuz ve bırakamıyorsunuz. Hayatınızın parçası oluyor."

Klasik müziğe ilginin 1950-60'lı yıllarda da oldukça iyi olduğunu, orkestra konserlerine yoğun ilgi gösterildiğini aktaran piyanist, şunları kaydetti:

"Bizim zamanımızda, yani 1950'li, 1960'lı yıllarda muntazam orkestra konserlerimiz olurdu. İstanbul Belediye Konservatuarı'nda Cemal Reşit Rey, yurt dışından gelen hocalarımız eğitim veriyordu. Oraya 10 yaşında başladım. Benim zamanımda Leyla Gencer, Haluk Tarcan gibi çok sayıda önemli sanatçılar vardı. Avusturya'dan gelen muazzam, dünya çapında hocamız Ferdi Ştatzer'den eğitim alıyorduk. Konserler olurdu. Her hafta giderdik. Güzel resitaller olurdu. Muntazam bir sanat hayatı vardı, konserlere ilgi de iyiydi."  

"Müzik sevgisi beni buralara getirdi"

Son dönemde sıkça gündeme gelen "beyin göçünün", müzik alanında da yaşandığını anlatan Sarıca, "Gençlere, konser vermek için yurt dışında daha çok şans var. Dünyaya daha kolay açılıyorlar, öyle tahmin ediyorum. Hak da vermiyor değilim ama yazık tabii. Çok kıymetli gençlerimiz var." dedi.

Ailelerin, çocuklarına piyano ve diğer enstrümanlara yönelmesi için baskı yapmamaları tavsiyesinde bulunan Sarıca, bunun çocukları müzikten soğutabileceğini belirtti.

Müzik yaşamını piyano dersleri ve konserler vererek sürdüren Sarıca, sanat hayatında dönüm noktası oluşturan unsurları şu ifadelerle anlattı:

"İyi ki annem ve babam beni yurt dışında okutmuş. Şansım oldu ve çok iyi hocalarla çalıştım. Ama müzik hayatım kendiliğinden, yavaş yavaş gelişti. Müzik sevgisi beni buralara getirdi. Ayrıca müziğin dışında da hayatım oldu. Spor da yaptım, iyi ki de yapmışım. Çocukluğumda mesela futbol oynadım, kalecilik yaptım. Evlendim, çocuklarım, torunlarım oldu. Normal bir hayat yaşadım. Kendimi çok şanslı hissediyorum ve halen çalışmaya devam ediyorum."

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.