Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Mehmetçik'e 'krizol' tuzağı

I. Dünya Savaşı; ilk küresel savaşın adıydı. Bu savaşın iki güçlü tarafı vardı. Bunlar sırasıyla 'İtilaf Devletleri' diye anılan Britanya İmparatorluğu (İngiltere), Fransa, Rus İmparatorluğu (Çarlık Rusya'sı), İtalya Krallığı, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Japonya, Belçika Krallığı, Romanya Krallığı, Sırbistan Prensliği, Yunanistan Krallığı, Karadağ Krallığı ve Portekiz'den oluşuyordu.

Buna karşılık; İttifak Devletleri: Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu

Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan Krallığı'ndan oluşuyordu. 

Bu savaş bir anda Avrupa, Afrika, Orta Doğu, Asya, Kafkasya ve Pasifik Okyanusu'na yayıldı.

İtilaf Devletleri'nin zaferiyle biten savaş sonrasında Rus, Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorlukları sona erecekti. Onların yerine Avrupa ve Orta Doğu'da yeni devletler kuruldu.

Alman sömürgeleri ve Orta Doğu İtilaf Devletleri'nin kontrolüne geçti. Avrupa, Orta Doğu ve Asya'da pek çok ülkenin sınırları değişti. Bir daha savaş olmasın, dünya barış içinde yaşasın diye Milletler Cemiyeti kuruldu. Ancak bu da çözüm olmayacak, ardından bir küresel savaş daha, yani II. Dünya Savaşı çıkacaktı.

I. Dünya Savaşı'nın görünmeyen nedeni; Avrupalı büyük güçlerin uzun zamandır süregelen emperyalist dış politikanın bir sonucudur. Ancak savaşın görünen ilk kıvılcımı; Avusturya tahtının veliahtı Arşidük Franz Ferdinand'ın 28 Haziran 1914'te Gavrilo Princip adında bir Sırp milliyetçisi tarafından Saraybosna'da öldürülmesiydi. İşte savaşı tetikleyen olay bu olacaktı. Olaydan sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Sırbistan Krallığı'na sert bir ültimatom verdi. Nihayetinde on yıllardır yapılanmakta olan ittifaklar sisteminin işlemesiyle birkaç hafta içerisinde Avrupa'nın ana güçleri kendilerini savaşın içinde buldular. Bununla da yetinilmedi. Emperyalist ülkelerin kolonileri tarafından savaş bütün dünyaya yayıldı. Yaklaşık 40 ülke ve kolonilerinin katıldığı Avrupa merkezli savaşı İtilaf Devletleri kazanırken, savaşta yaklaşık 17 milyon kişi hayatını kaybetti, 21 milyon kişi de yaralandı. Ortalık 4 yıl içinde adeta kan gölüne dönmüştü. Birinci Dünya Savaşı'nı şöyle bir hatırladıktan sonra gelelim konumuza:

Osmanlı ordusu savaşı kaybeden taraftı. İngilizler ise kazanan taraf. Savaş bittiği sırada; 150 bin askerimiz İngilizlere esir düşmüştü.

Bu askerlerimizden bir kısmını Mısır'ın İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı'na hapsettiler. Bu kampın tam adı, "Seydibeşir Kuveysna Osmani Useray-I Harbiye Kampı"ydı. Bu kampta, 1918'de Filistin Cephesindeki 16. Tümen'in 48. Alayı'na bağlı Mehmetçikler esir olarak tutuluyordu.

12 Haziran 1920'ye kadar iki yıl boyunca savaş hukuku bir kenara itilmiş, her türlü işkence, eziyet, ağır hakaretler ve aşağılamaya maruz kaldılar. İnsanlık dışı muamelenin nedeni ise tercüman adıyla geçinen bir grup zalim Ermeni'ydi. Türkçe bilen Ermeni tercümanların yalan yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kampın İngiliz komutanları, bir anda azılı Türk düşmanı haline gelmişlerdi.

Savaş bitmişti. Ancak, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, İngilizlerin işine gelmiyordu. Çünkü, Anadolu fokur fokur kaynıyor, Mustafa Kemal Paşa'nın çevresinde bir direniş kadrosu oluşuyordu. Olası yeni bir savaşta, bu Türk askerlerinin yeniden karşılarına çıkabileceği fikri, Ermeniler tarafından, İngilizlerin beyinlerine işlenmişti.

Kampın İngiliz Komutanı sonunda çözümü bulmuştu: Bir an önce Türkleri, ortadan kaldırmanın yolunu bulmalıydı. Sonunda askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfektan havuzlarına sokuldu. Ancak; suya normalin çok üzerinde "krizol" maddesi katılmıştı.

Mehmetçik, suya daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle canlı canlı haşlanıyordu. Feryat figan can havliyle havuzdan çıkmaya çalışan Mehmetçikler, süngü ve dipçik darbeleriyle havuza yeniden itiliyordu. Mehmetçikler, bellerine kadar gelen suya başlarını sokmak istemediler.

Ancak, İngilizler bu sefer de başlarının üzerine ateş etmeye başladı. Başlarının üzerinden geçen mermiler gittikçe aşağıya doğru iniyordu. Askerlerimiz, ölmemek için, çömelerek başlarını suya sokmak zorunda kaldılar.

Başını sudan çıkaranların çoğu artık göremiyordu. Çünkü aşırı dozdaki "krizol" gözlerini yakıp kör etmişti. Dışarı çıkanların halini gören havuza girmek için sıra bekleyen arkadaşlarının direnmesi de fayda etmedi. 15 bin askerimiz medeni (!) Avrupa'nın temsilcileri tarafından kör edilmişti.

Bu vahşet, 25 Mayıs 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi'nde görüşüldü. Milletvekilleri Faik ve Şeref Beyler bir önerge vererek, Mısır'da esirlerin "krizol" banyosuna sokularak, 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan İngiliz doktor, Garnizon Komutanı ve askerlerin cezalandırılması için, Meclis'in harekete geçmesini istediler.

Ancak, yeni kurulan devletin bin türlü derdi vardı. Ağır sorunlarla uğraşan Meclis de bu vahşetin soruşturulmasını sonraya bıraktı. Sonrasında da unutulup, tarihin tozlu raflarında kalacaktı. Ancak fanatik Ermeniler, asla unutmuyor. Gerçekleri gözden kaçırıp, bir soykırım nakaratıdır tutturup duruyorlar.

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları