Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Mahzun ve masum kıtanın gözü kara fedaisi

Peşine düşen İngilzleri atlatan Zenci Musa altınlarla birlikte Sana'ya ulaştı. Altınların teslimi sırasında görevini yapmanın mutluluğu fakat komutanının esareti sebebiyle yaşadığı üzüntüyle Ali Sait Paşa'ya buruk bir ses tonuyla, "Çok şükür başardık fakat Eşref Bey'imizin düşman eline düşmesine engel olamadık" der.

12 Ocak 1917'de gerçekleşen bu olay London Times Gazetesi'nde sekiz sütunla manşetten verilir. İngilizlerden kaçarak 300 bin altını Ali Sait Paşa'ya teslim eden Zenci Musa artık bütün İngilizler tarafından 'kara liste'ye alınmıştır. Zenci Musa, vatana hizmet aşkıyla büyük bir işe imza atmış ancak engin bir muhabbet ve sadakatle bağlı olduğu komutanı Eşref Bey'den de ilelebet ayrılmak zorunda kalmıştır.

Zenci Musa altınları teslim ettikten sonra yine gönüllü olarak Yemen'deki direnişe katılır. Büyük kahramanlıklar gösterir fakat İngilizlere esir düşer. I. Dünya Savaşı'nın bitiminde serbest bırakılır. 1919'a kadar Yemen'de kalır fakat Millî Mücadele'nin başladığını duyar duymaz İstanbul'a gelir.

Ancak ne bir kuruş parası ne de kalacak bir yeri vardır. Bir ikindi vakti Beyazıt Camii'nde namaz çıkışı kendisini Yemen'den tanıyan Ali Sait Paşa ile karşılaşır. Ali Sait Paşa, "Musa, bu vatana çok hizmet ettin, emeklilik için dilekçe ver kabul edeyim" der. Zenci Musa şöyle bir etrafına bakar ve "Paşam, ben bu fakir milletin parasını kabul edemem" diyerek teklifi reddeder.

Aradan birkaç gün geçtikten sonra Ali Sait Paşa hamallar kâhyası Ferit Bey ile anlaşarak; birkaç gün sonra kendisine geldiklerinde hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi Musa'ya Karaköy Gümrüğünde kâhyalık teklif etmesini söyler. Vakit gelip hamallar kâhyasının yanına gittiklerinde Zenci Musa'ya, Ferit Bey tarafından Karaköy Gümrüğü kâhyalığı teklif edilir. Zenci Musa "Beyim, benim gücüm kuvvetim yerinde hamdolsun. Kâhyalığı siz yaşlı bir Müslüman'a verin ben eğer hamallık lazımsa yine yapayım" der ve hamallığa başlar.

Zenci Musa artık bir hamaldır fakat devletine hizmet etmekten hiçbir zaman geri durmamaktadır. Gündüzleri gümrükte hamallık yapmakta, geceleri Özbekler Tekkesi'nden Anadolu'ya giden silah sevkiyatı için sırtında silah sandığı taşımaktadır. İki metre on santim olan boyu ve her daim yerinde olan kuvvetiyle gümrükte kimselerin kaldıramadığı yükleri kaldırmaktadır. Ancak Mondros Antlaşması'nın imzalanması üzerine İstanbul'a gelen işgal kuvvetleri ve hemen her yerde Fransız, İngiliz ve İtalyan askerlerini görmek ona her şeyden ağır gelir.

İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington'a bir gün, 'Hani şu Edward Lawrence'ı ve kuvvetlerimizi atlatıp altınları Yemen'e ulaştırmayı başaran Sudanlı Zenci Musa var ya, işte o gümrükte hamallık yapıyor', derler. General Harrington, Zenci Musa'nın yanına gider ve kendileri ile çalışması hâlinde onu altına boğacağını, bu perişan hâlden kurtulacağını, söyler. Aldığı teklif karşısında bir Osmanlı vatandaşı olarak olağanca heybetiyle oturduğu yerden doğrulan Zenci Musa, General Harrington'a "Komutan, her teklif, herkese yapılmaz. Senin bu teklifin, beni ancak rencide eder. Benim bir devletim var: Devleti Osmanî. Bir bayrağım var, o da ay yıldızlı bayrak. Benim bir tek komutanım var o da Kuşçubaşı Eşref. Ama şunu bil ki bu iş daha bitmedi. Sizinle mücadelemiz devam edecek" diye haykırır. General Harrington, Zenci Musa'dan bu beklemediği sözleri duyunca donup kalır. Söyleyecek bir şey bulamamıştır.

Uzunca bir müddet gündüz ve gece görevlerine devam eden Zenci Musa'nın bedeni onca savaşa ve içerisinde bulunduğu elim duruma artık dayanamaz, vereme yakalanır. Kendisini tanıyanlar mevcut hastalığı sebebiyle bir sanatoryuma yatmasını ve tedavi olmasını ısrarla teklif ederler.

Zenci Musa "Oraya gücü olmayan fakir-fukara yatırılsın, ben inşallah iyileşirim" diyerek bavulunu alır ve Özbekler Tekkesi'ne yerleşir. Özbekler Tekkesi Şeyhi Ataullah Efendi tarafından kendisine bir oda tahsis edilir. Az bir vakit içerisinde üzüntülere dayanamayan Zenci Musa'nın bedeni vereme yenik düşer. Hayata gözlerini kapattığında kendisinden geriye yalnızca tahta bir valiz kalmıştır.

Ömrünü sadakatle vatanına adayan Sudanlı Zenci Musa'nın valizi açıldığında içerisinden; bir adet Mushaf-ı Şerif, bir adet ay yıldızlı bayrak, beyaz bir kefen bezi, bir Osmanlı haritası ve Kuşçubaşı Eşref'in solmuş bir fotoğrafı çıkar. Zenci Musa'nın sadakatle bağlı olduğu komutanı Kuşçubaşı Eşref ise o vakitlerde esir tutulduğu Malta'dan kurtulmuş ve vatana dönmüştür. Millî Mücadele için çalışmaya başlayacağı sırada yanına emir erini ister. Ancak vefat haberini verirler. Kuşçubaşı Eşref ise büyük bir üzüntüyle çok sevdiği emir eri için hatıratında "Ben Malta'dan kurtulup Millî Mücadele'nin bayrağını açma şerefine mazhar olduğum sıra, o benim kahraman Arabım veremden ölmüş" diye not düşecektir.

Kuşçubaşı Eşref'le birlikle Nasihat Heyetiyle Arabistan'a seyahatleri sırasında Zenci Musa'yı tanıyan Mehmet Akif Ersoy ise abide bir Osmanlı olan Zenci Musa için, "Eşref Bey'in emir eri Zenci Musa / Omuzundan arşa yükseldi Nebi İsa" mısralarını kaleme almıştır.

Zenci Musa, yaşadığı müddetçe kendisini var eden topraklara her daim borcunu ödeyerek yaşamış, cepheden cepheye canhıraş vaziyette bir akıncı ruhu ile büyük kahramanlıklar göstermiş, kendisine emanet edilen 300 bin altını gram eksiksiz Ali Sait Paşa'ya teslim etmiş, yatacak yeri, giyecek elbisesi dahi olmadığı hâlde emekli maaşı almayı ar saymış, işgal kuvvetleri komutanına "Bu iş daha bitmedi!" diye inançla haykırmış, mahzun ve masum kıtanın Osmanlı fedaisiydi.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları