Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Lüfer katliamı nasıl gerçekleşti

Sizlere; "İstanbul Boğazı'nın balıklarına ne oldu?" başlıklı makalemde; "Merak etmeyin, Boğaz'ın prensesi Lüfer'den daha sonra söz edeceğimi söylemiştim. Latince adıyla Pomatomus saltatrix olan Lüfer, ülkemizde de ekonomik değeri yüksek bol doyurucu bir balık türüdür.

Vücutları uzun, sırt yüzgeçleri iki tane, kuyrukları çatallı, ağızları iri, dişleri sivri ve güçlüdür. Yan çizgi hemen hemen düz olup pullarla örtülüdür. Yan çizgide pul sayısı 95-100 adeti bulur. Sırt tarafı koyu mavi yeşilimtırak, alt tarafı gümüşi, yanları daha açık renk olan bu balıkların karnı parlak beyazdır. Keskin dişleri vardır. Uzunlukları 110 santime, ağırlıkları 11,5 kiloya kadar ulaşabilir. Küçükten büyüğe doğru Defneyaprağı, Çinekop, Sarıkanat, Lüfer, Kofana, Sırtıkara olarak da adlandırılabilir. Lüferler, Mayıs ayının sonuyla birlikte üreme dönemine girer ve haziran ayının ilk iki haftasına kadar bu süreç devam eder. Eylül sonu ekim başı gibi Karadeniz'de yumurtlayan balıklar İstanbul boğazından çıkmaya başlar.

Defneyaprağı; 10 santime kadar büyüklüğe ulaşan lüfer yavrusudur. 0-50 gram ağırlığındadır. Avlanması, satılması yasaktır.

Çinekop; 15-18 cm arasındaki uzunluğa ulaşan lüfer yavrusudur. Ağırlığı 55-65 gr arasındadır. Avlanması, satılması yasaktır.

Sarıkanat da 18-25 cm büyüklüğe ulaşan lüfer yavrusudur. 75-110 gram ağırlığa ulaşır. 18 santimden küçüğünün avlanması ve satılması yasaktır.

Bu tür balıklara 28 santim uzunluktan sonraki balıkların genel adı lüferdir. Ağırlığı 125 ila 333 gram arasında gelir. Avlanması ve satılması serbesttir. Özellikle 35 cm'e kadar olanı lüfer olarak adlandırılır.

35 santimden büyük olan lüferler, kofana adıyla anılırlar. Ağırlıkları 500 gramı geçer. Avlanması ve satılması serbesttir, fakat ülkemizde artık nadir olarak görülmektedir.

Lüferin 50 santim ve daha büyük boyda olanına Sırtıkara adı verilir. Avlanması ve satılması serbesttir. Fakat uzun zamandır Türkiye denizlerinde rastlanmamıştır.

Karadeniz ve Marmara'da lüfer türlerinin sayısının azalması ve miktarın düşmesi nedeniyle oluşan kamuoyu baskısıyla Tarım Bakanlığı tarafından Defneyaprağı, Çinekop, Sarıkanat avcılığı ve satışı yasaklanmıştı. Bu yasağın uygulanması için çeşitli sivil toplum örgütleri ve oluşumlar mücadele etmekteydi. Ayrıca her yıl farkındalık yaratmak amacıyla Lüfer Bayramı etkinlikleri yapılmaktadır.

Denizlerin canavarı olarak bilinen bu yırtıcı balık "gezici balıklar" diye adlandırılan sınıfa girer ve Karadeniz ile Ege arasında belirli bir takvim çerçevesinde dolaşır.

Lüferin, ülkemizde ve de özellikle İstanbul'da büyük bir yeri vardır. Osmanlı döneminde; Saray'ın önünde sal dahil olmak üzere her türlü deniz aracıyla kitleler halinde avlanır, sofraları süslerdi. Bu durum Cumhuriyet'le birlikte sürdü. Lüferin bol ve ucuz oluşu, onu sonbahar aylarının en iyi gıdası yapıyordu. Bu durum; denizin sanayi atıklarıyla kirletilmesi, trolle avlanmaya göz yumulması gibi nedenlerden dolayı yakın tarihlere kadar sürdü. 

Lüfer ancak 25 santime ulaştıktan sonra ergin hale gelir ve yumurta bırakabilir. Yani bu boya gelmeden önce avlanılan balıkların büyüme, her birinin yılda 60-80 bin civarında yumurta bırakma şansı ortadan kaldırılıyor demektir. Devlet bir ara 14 santimden büyük lüfer cinsi balıkların avlanılmasını serbest bırakmıştı. Başka deyişle, yavru balıkların tutulmasına izin veren bir yönetmelikle, devlet, lüferin soyunun tüketilmesi için tüm engelleri ortadan kaldırmış oldu. Bu yılın başlarından itibaren bir gurup gönüllü, soyu tükenmekte olan Marmara'nın en lezzetli balığı lüferi korumak üzere kapsamlı bir kampanya başlattı. Bu kampanya hemen bütün medya organlarında yer aldı, balıkçılar, birçok restoran ve toplumun ileriyi görebilen kesiminden birçok kişi kampanyaya destek verdiğini açıkladı. Sofralarımızın lüfersiz kalmaması için kampanyaya öncülük edenlerin ellerindeki tek koz, balıkçıların, restoranların ve biz tüketicilerin sağduyusuna seslenmekten öteye geçmedi ve birkaç duyarlı balıkçı, lokantacı ve tüketici dışında herkes eskisi gibi 15 santimlik sarıkanatları sofralara getirmeye devam etti. Bu arada balık yasağının sona ermesine birkaç gün kala bir başka şaşırtıcı gelişmeye daha tanık olundu. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı hiçbir örgüt ve akademisyene danışmadan, balıkçılığın anayasası sayılan sirkülerde bir değişiklik yaptı. Normal koşullarda gırgır ve trole kapalı olan İstanbul Boğazı'nda av yasağı sınırını Çubuklu Kozaltı Burnu'na çekti. Oysa Marmara'nın dengesi Boğazlardan girip çıkan balıklarla korunuyordu. Eğer yeterince balık Marmara'ya akmazsa, normal koşullarda balığın besini olan planktonlar aşırı çoğalıyor ve bu çoğalma sonucu denizin yüzeyinde müsilaj (kay kay) denilen jelimsi bir madde oluştu. Bu, denizlerimizin sağlığı açısından son derece zararlı bir maddeydi. Nitekim geçen yıl Tarım ve Köyişleri Bakanlığı; yerli ve yabancı akademisyenlerden oluşan bir kurula durumu araştırttığında da kurul "Boğazlardan balık akışının kesinlikle engellenmemesi" yönünde tavsiyede bulundu. Bir zamanlar 150'den fazla balığın cirit attığı Marmara ve İstanbul Boğazı'nda şimdilerde sadece beş çeşit balık yaşıyor.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları