Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mehmet Eyüp Yardımcı

Mehmet Eyüp Yardımcı

Yazar

Küfür ve Keyfiyat

1940-1960 yıllarında İstanbul'un en kalabalık sokağından en ücra arsası ve semt sahasında bütün çocuklar top peşinde koşar ve futbol oynarlardı. İstanbul ile birlikte Türkiye'nin büyük şehirlerinde manzara bu idi ve erkek çocukların yüzde 99'unun tercihi futbol oynamak üzerine olurdu. Futbol edebiyatının Balzac apoletli ustası İslam Çupi, 28 Mart 2000 tarihindeki "Futbolun Geleceği" başlıklı yazısına bu satırlarla başlıyordu.

Ustanın bahsettiği o çocuklardan birisi olarak bizde o dönemleri futbol topu ardında koşarak, Cinci sahasında Çarşamba günleri bir araya gelen Cemil Turan, Mehmet Oğuz (B.Mehmet) ve bir döneme damga vurmuş nice klas ayakları, ilerlemeye başlamış yaşlarına rağmen eski zamanlardan güzellikler sundukları maçları izleyerek ve içimizde hep büyük hayaller kurarak geçirdik ve bugünlere geldik. Evet! Futbol gerçeği önüne eklenmiş "Endüstriyel" yakıştırmasıyla bambaşka bir alanda kör, topal ilerlemeye çalışırken bu işin en kötü yüzü olarak gözüken ise kalıpları değişmiş "taraftar"lardır.

Beşeriyet denilen kalıplarından sıyrılıp, insanlık adı verilen erdemlik safhasına ulaşmak derdini bir kenara bırakarak, cennet ve cehennem arasındaki araf kapısının eşiğinde durmuş, bir adım ötesindeki gerçek cenneti yaşamak yerine attığı ters adımla sahte cennetini yaşadığı cehennemde tüm günahlarının bedelini yaşarken ödeyen varlıkların, spor ve futbol gerçeğindeki yanlışlarını "keyfiyat" adı verdikleri "küfür" ile şahit oluyoruz.

Yılın son derbi karşılaşması için Kadıköy'de randevulaşan iki güzide kulübümüz Fenerbahçe ve Beşiktaş arasındaki mücadelede kazanan olmadı ama futbolun kaybedeni oldu. Maç boyunca rakibi Beşiktaşlı taraftarlara, Türk futbolunun son beyefendisi ve Beşiktaş onursal başkanı rahmetli Süleyman Seba'ya sinkaflı sözlerle bezenmiş adı tezahürat olan cümlelerle hakaret eden pespaye sürüsü ve bu pespaye sürüsünün söylemlerini yüksek sesle yayımlayarak adı reyting ve para kazanma gerçeği ile hareket eden yayımcı kuruluşun rezaleti birleşince, ortaya futboldan uzak bir şey çıkıverdi.

Tiyatrocu ve yazar Ferhan Şensoy, "Falınızda Rönesans Var" kitabının "Taraftar" bölümünde;

"Yirminci yüzyılın vebası futbol, dünyayı sarmaşık gibi sararken giderek, profesyonelleşiyor ve ciddi bir uluslararası ticaret ortamı oluşturuyor. Dikkat ederseniz, artık her gün maç var. Salı günü zırt kupası, Çarşamba gecesi bırt şampiyonası, hafta sonu lig maçları. Futbol sanayi kolu olarak patlamış durumda. Parayı bastıran futbol kulübü satın alıyor. Oturmuş bir futbol kulübü sıkı para kazanıyor. Futbolun bileti, sinemanınkinden, tiyatronunkinden pahalı. İzleyici sayısı on binlerce. Stada girerken trink para ödüyorlar, kredi kartı, çek, senet gibi değersiz kâğıt alışverişi yok. O top o kaleye girdi, giriyor, giremedi lan, derken, yani biz gözümüzle, büyülenmişcesine topu izlerken, ortada bok gibi para dönüyor. Pazar gün bir stadyum dolusu adamdan toplanan ve pazartesi saat 09.00'da ya dövize çevrilecek ya da repo yapılacak olan bir kaç çuval para, pazar gecesi nerede korunmaktadır? Bu paralar dışında televizyonlardan ve kimi maçlardan ayrıca çuvallarca para kulüp kasasına akmaktadır. Kulüp futbolcuları alırken büyük paralar ödemekte, on lan satarak daha büyük paralar kazanmaktadır.

Mafyanın bu dala hala el atmamış olması ve soyunma odalarında futbolcuların şakaklarına tabanca dayayarak, maçın kaç kaç bitmesi gerektiğini bildirmemesi, beni şaşırtıyor.

Bu kadar paranın döndüğü bir işte, perde arkasında "şike" adı altında bir kurumsallaşma da oluşmuştur. Bir futbol karşılaşmasında gerektiğinde hakem satın alınabilir. Satın alma ille parayla olmaz, hediye olur, araba sunulur, kimisi karı düşkünüdür, karı sunulur. Karşı takımın kalecisi satın alınabilir, zaten önümüzdeki mevsim transferi söz konusudur. Karşı takımdan değişik oyuncular topluca satın alınabilir. İnsanoğlu satın alınmaya teşne, bunu herkes biliyor ve fakat gene de futbol karşılaşmalarını heyecanlı kılan, topun satın alınamaması.

O top, isterse gider doksana takılır, canı ister direkten döner, tam kaleye girecekken falso alır, tıngır mıngır dışarı gider. Çok dikilme sevmez, tribünlere kaçar, denize kaçar. Transferi söz konusu satın alınmış kaleci ne kadar içeri almak için yırtınsa da, o top o kaleye girmeyecekse, girmez. Kaleci de tutup eliyle içeri atamaz, o biraz dikkat çeker. Mafya dahi söz geçiremez topa, çünkü top olaydaki tek amatör. Başrol oynuyor, beş kuruş almıyor. Hepimizin dört gözle çılgınca izlediği, filmin esas çocuğu bu top işte! O ne yana giderse oraya bakıyoruz, gol sırasında bir televizyon kameramanı vuranı yakalayamasa bile, giren olarak o topu, önden, arkadan gösteriyor… Zaten futbolcular da soyunma odası koridorlarında burunlarına dayanan televizyon mikrofonlarına hep aynı şeyi söylüyorlar:

"Kimin vurduğu önemli değil, girmesi önemli!"

Tamamen kendisinin kaleye girip girmemesi üstüne dayalı bir olayda, topun bu işten hiç bir çıkan olmaması enayice. Ancak hem o pahalı maç biletini ödeyip, hem sesi kısılan, bu sanayi kolunun kaynağını oluşturan "taraftar" denen tipin durumu toptan da kötü."

Futbolun kaymağını yiyenlerin gidişat ile ilgili bir sıkıntısı yok ama bu kaymağın kaynağı olan taraftar kısmındaki sıkıntı büyük. Olması gereken karakterden sıyrılmış, kendini dönem rüzgarının etkisine bırakarak, mademki müşteriyim her şeyi yapmaya hakkım var minvalinde hareket ederek bugünkü noktaya geldiler. Bugün sadece iş rakibine küfür etmekle kalmıyor, her dediğini yaptırdığı kulüp yönetimlerine, mısır patlağı atarak küfürlede sınırlı kalmayacak. Bu gidişat, bu hoyratlıkla devam ederse dün mısır patlağı yiyen yönetimler, yarın adı "fiziksel" olarak kalmayacak saldırılara da uğrayacaklardır.

Çünkü futbol temaşa sanatı içinde kalarak bir keyfiyat verecek kalite düzeyinin altında oldukça, verdiği paranın karşılığını alabilmek adına sahneye konulmuş başka eserler seyretmeye, dinlemeye şimdiden hazır olmak lazım.

Bu hafta içinde ilk yarı perdesini indirip "antrakt" diyecek Spor Toto Süper Ligi 18 ve 19. Hafta maçlarından 18. Hafta adına yapılan mücadelede Galatasaray futbol adına mağlubiyet ile kapatırken, sonuçtan daha çok basına yansıyan futbolcuların alamadıkları maaş dedikodusu temel sonuç olarak adını yazdırdı. Trabzonspor zaten rakipleri ringe havlu atmışken aradan Altay deplasmanından galibiyet çıkararak ilk yarı son maçı olan evinde karşılaşacağı Başakşehir öncesi moral depoladı. Trabzonspor, Başakşehir karşısında ne yapacak bilmiyoruz, merakla bekliyoruz. Galatasaray evinde Antalya, Fenerbahçe Malatyaspor ile karşılaşacak iken ilk yarıyı lig liderinin ardından ikinci sırada takip eden Konyaspor deplasmanında Beşiktaş belkide Önder Karaveli ile son maçına çıkacak.

Stadlarda değil ama şu soğuk günlerde en azından ekran başından futbolseverlere iyi keyifler diliyorum, aman siz siz olun en azından evinizde çoluk çocuğunuzun yanında küfür etmeyin.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları