Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Kentsel dönüşüm mü? Bireysel bölüşüm mü?

Hemen hemen hepimizin malumu; deprem bölgesi olan İstanbul'da devletin desteği, belediyelerin isteği ile "kentsel dönüşüm" başlatıldı.

"Kentsel dönüşüm", şehrin bir bölümünün veya ciddi anlamda büyük bir kısmının proje kapsamında sistematik bir şekilde mevcut yapı stoklarının olası depremlere karşı toprak zeminin ve üzerindeki yapının risk değerlerinin belirlenmesi, olası depremde yıkılması ve yıkılırken çevredeki diğer yapılara zarar vermesi olasılıklarının da içine katılarak, riskli toprak zemin ve riskli yapıların kullanım dışına çıkarılarak yerine toprak zeminin yapısına uygun temelli yapıların yapılması ve bu sayede olası depremlerde yaşanabilecek can ve mal kaybının en aza indirmek için yapılan kamusal çalışmalardan biri olarak sunulur.

Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı sonrası yerle bir olan şehirlerde; insanların barınabilmesi için savaş sonrasında "kentsel dönüşüm"ün ön plana çıktığı dönemler olmuştur. Savaşlarda yıkılan şehirlerin inşası "kentsel dönüşüm" olarak planlanmıştı. Bu şehirler yenilenirken, insanların barınmalarının yanı sıra yerleşim birimlerinin kültürel ve tarihsel değerlerini korumak öncelik olmuştur.

2012 yılında hükümetin, depreme yönelik olarak hazırladığı 6306 sayılı "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun" ile birlikte "kentsel dönüşüm" kavramı Türkiye'nin gündemine girdi. Bu kanunda "riskli yapı" ve "riskli alan" diye iki çeşit tanım yapıldı. Halkın riskli yapıların depremlere dayanıklı hale getirilmesi sürecini de "kentsel dönüşüm" kavramı ile ifade etmeye başlaması sonucu 6306 sayılı kanun Kentsel Dönüşüm Kanunu olarak telaffuz edilmeye başladı.

Ancak bu kanun olumlu olarak kabul edildiği gibi, bazı eleştirilerin de hedefi oldu. Yapılan eleştiriler arasında hak sahiplerine önerilecek konutların genelde hak sahibinin tapulu alanı dışında olan bölge ve yerlerin gösterilmesi nedeniyle sosyolojik açıdan çevre ve komşuluk ilişkilerinin zarar görmesi vardı. Ayrıca, daha sonradan yapılacak yapıların emlak değerinin daha çabuk yükseleceği için bırakılan alan yerine, tam değerine denk gelmeyecek yeni yerlerin önerilmesi de büyük problemdi.

Bu tartışmalar halen de sürüp giderken; daha büyük problem göz ardı edildi. Yukarıda da belirttiğimiz gibi; amaç, olası depremlerde yaşanabilecek can ve mal kaybını en aza indirmekti. Ancak "kentsel dönüşüm" yerini "bireysel dönüşüm"e bırakmıştı. Örnek vermek gerekirse; deprem riski taşıyan bir mahallede hemen hemen her bina tehlikeliydi.

Ancak; mahalle bir kenara bırakılarak; sadece bir bina, yıkılıp yerine yenisi yapılmaya başlandı.

Oysa mahallede tehlike saçan binalarda hâlâ oturuluyordu. Sanki olası bir depremde, yıkılacak binalar, sözde "kentsel dönüşüm"ü yapılmış bir başka binanın üzerine yıkılmayacaktı.

Bireysel ihtiyaçlarımız, toplumsal ihtiyaçlarımızın yine üstüne çıkmıştı. Tabii ki; "kentsel dönüşüm" de "rantsal dönüşüm"e esir düşmüştü. Ortalığı tam bir kargaşa bürümüştü. Belirli belirsiz müteahhitler, ortalıkta dolaşan kapkaççılar, yardakçılar... Neyse bunlar bizim işimiz değil, biz yine dönelim yarım yamalak "kentsel dönüşüm"e. Bütün bunları neden anlattım dersiniz. Gelin biz bu "kentsel dönüşüm" lafını değiştirelim. En iyisi buna "bireysel bölüşüm" diyelim. Böylece kentlerin o iç acısı halini de az da olsa unutmuş oluruz.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları