Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

İstanbul'un su dolu sarnıçları

Sizlere "Çeşmelerden şıkır şıkır sular akarken" ve "Buraya bir çeşme yapın 'hor hor' su sesi geliyor" başlıklı makalelerimizde Osmanlı İmparatorluğu'nun bizlere miras bıraktığı tarihi çeşmelerle hâlâ kullandığımız İstanbul'daki "çeşme" adlı semtleri anlatmıştım. Ancak hak yememek gerek. Su konusunda Roma İmparatorluğu'nun da pekçok katkısı olmuştur. İstanbul Doğu Roma (Bizans)'ya başkentlik yaptığı dönemde devreye sokulan sarnıçlardan bazıları hâlâ ayaktadır. Gelin bu sarnıçlara bir göz atalım.

Büyük bir bölümünü Fatih İlçesinin kapladığı Tarihi Yarımada'nın altında bu sarnıçlardan yüzlerce vardır. Tüm detaylarıyla anlatılsa bir kitap olabilir. Ancak biz, bugün görülebilmesi mümkün olan birkaç tanesinden söz edeceğiz:

*) Yerebatan Sarnıcı, 6. Yüzyıl'da İmparator Justinianus döneminde inşa edildi. Doğu Roma İmparatorluğu'nun sınırlarını İtalya'ya kadar genişleten Justinianus, aynı zamanda Ayasofya'yı inşa ettirmiş olan hükümdardır.

Yerebatan Sarnıcı'nı gezerken, yapının ne kadar güzel olduğunu düşünürsünüz. Zaten bu yüzden "Yerebatan Sarayı" olarak da anılır. Halbuki inşa sürecinde buranın estetik olması konusunda bir özen gösterilmemişti. Çünkü en nihayetinde bir su deposuydu.

Yerebatan, inşa edildiği 6. Yüzyıl'dan 15. Yüzyıl'a kadar yer altındaki karanlık bir su deposu olarak kaldı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise varlığı bile unutulmuştu. Çünkü Osmanlı kültüründe durağan su mecbur kalınmadıkça kullanılmaz. Bu kuralın sebeplerinden birisi düşman tarafından zehirlenme olasılığı, bir diğeri ise akmayan suyun pislenmeye müsait olmasıdır. Türk-İslam kültüründe suyu mümkünse nehir veya dereden içmek tavsiye edilir. Bu gelenekten dolayı Osmanlılar, İstanbul'daki sarnıçları pek kullanmadı.

Hal böyle olunca, şehrin merkezinde konumlanan Yerebatan Sarnıcı'nın bile varlığı unutuldu. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra Fransız asıllı bir Bizans tarihçisi olan Pierre Gilles, İstanbul'da yaptığı araştırmalar sırasında sarnıcın varlığını yeniden keşfetti.

Bir dönem atölye olarak kullanılan Yerebatan, sonrasında yağmur suları ile dolarak tekrar karanlığa gömüldü. 19. Yüzyıl'da İstanbul'u gezen maceracı gezginlerin, burada gaz lambası ışığında kayıklarla gezdikleri anlatılır. Yabancıların bu merakını fark edenler, kayıkla tur düzenleyerek bu işten para kazanmaya başladı.

Yerebatan Sarnıcı'nın bugün bildiğimiz gibi bir müze haline gelmesi, ancak Türkiye Cumhuriyeti döneminde oldu. 1980'li yıllarda İstanbul'da belediye başkanı olarak görev yapan Bedrettin Dalan, sarnıçtaki yüzlerce yıllık kirli suyu ve çamuru temizletti ve müze haline getirdi.

Temizlik çalışmaları sırasında bulunan Medusa Heykelleri tarih ve arkeoloji dünyasında büyük bir heyecan yarattı. Yerebatan'daki iki adet Medusa başı, halen müzenin en dikkat çekici ve gizemli objeleridir.

*) Binbirdirek Sarnıcı, Sultanahmet'teki Hipodrom'a çok yakın bir yerdedir. 5 Yüzyıl'da inşa edilmiş olan sarnıç, bu bölgede kalıntıları bulunan bir Roma sarayının (Antiochos Sarayı) altında duruyordu. Yerebatan Sarnıcı'ndan daha eski olan sarnıç, Philoxenos adıyla anılıyordu.

Yerebatan'ı inşa ettiren Justinianus, Binbirdirek Sarnıcı'nı da onardı ve güçlendirdi. Binbirdirek Sarnıcı, 9800 metrekarelik bir alana yayılan ve 336 sütunla desteklenen Yerebatan'a göre daha küçüktü. Zira Binbirdirek, yaklaşık 3640 metrekare büyüklüğünde ve 224 sütuna sahipti.

İstanbul'daki Bizans sarnıçları arasında en iyi durumda olan sarnıçlardan biridir. Nadiren olmakla beraber, bazı etkinliklere ev sahipliği yapar.

*) Şerefiye Sarnıcı'nın adı yabancı kaynaklarda "Theodosius Cistern" olarak geçer. Bunun nedeni ise İmparator II. Theodosius tarafından inşa edilmiş olmasıdır. 4. Yüzyıl'da yaşamış bir imparator olan II. Theodosius, şehrin imarına önemli katkılarda bulunmuş bir isimdir.

Bugün bile ayakta kalabilen meşhur İstanbul Surları (Theodosian Walls) ve Ayasofya da yine II. Theodosius'un hükümdarlık yıllarında inşa edildi. Şerefiye Sarnıcı'nın yapımı 428 ile 443 yılları arasında yaklaşık 15 yıl sürdü. Sultanahmet, Roma ve Doğu Roma ve Osmanlı dönemlerinde başkentin yönetim merkezi olduğu için, bu bölgenin susuz kalmaması için özel çaba sarf edildi.

*) Nakilbent Sarnıcı, İstanbul'daki birçok Bizans dönemi sarnıcı gibi varlığı asırlar boyunca unutulmuş ve tesadüf eseri yeniden bulunmuş bir yer. Gerçek adı bilinmeyen sarnıca, altında konumlandığı sokak olan Nakilbent Sokağı'nın adı verilmiş. 2000'li yılların başında bölgede açılan bir halı mağazası olan Nakkaş Halıcılık, binanın inşası sırasında bu kıymetli tarihi eseri buldu ve müze haline getirdi. Nakilbent Sarnıcı'nın içinde bulunan küçük çaplı sergide, Sultanahmet'te araba yarışlarının yapıldığı Hipodrom Meydanı'nın tarihi ile ilgili birçok bilgi bulunuyor.

*) Aetios Sarnıcı, Roma ve Doğu Roma dönemlerinde oldukça karmaşık bir yapıya sahip olan su sisteminin önemli bir paçasıydı. Örnek verdiğimiz diğer sarnıçların aksine yeraltında değil, yeryüzünde bulunan Aetios Sarnıcı'nın üstü açıktı. Üstte bahsettiğimiz Şerefiye Sarnıcı gibi 5. Yüzyıl'da inşa edilen Aetios Sarnıcı, II. Theodosius dönemi valilerinden Aetios tarafından yaptırılmıştı. Osmanlı döneminde önemini yitiren sarnıç, Türkiye Cumhuriyeti döneminde ise Karagümrük futbol takımının stadyumu haline getirildi.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları