Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ayşegül ARASIL

Ayşegül ARASIL

Yazar

İnsan olmanın doğası

Hepimiz bir aileye doğuyoruz ve bu doğduğumuz aile bizim hayattaki şansımız veya şanssızlığımız oluyor. Kimse eşit şartlarda dünyaya gelmiyor. Bazılarımız el bebek gül bebek büyüyorken, bazıları feleğin çemberinden geçerek çok erken yaşta büyümek zorunda kalıyor.

Şans bunun neresinde şanssızlık neresinde derseniz bu karışık bir konu. Üzerine ne kadar düşünsek de kesinlikle böyle denilip, kesilip atılacak bir mesele değil. Çünkü şanslı gibi görünen bir kişinin zaman ilerledikçe "şans" olarak gördüğümüz imkanları o kişiye bir engel olabiliyor ya da potansiyeli daha fazlayken azla yetinerek gerçek kapasitesini ortaya koyamamasına neden olabiliyor. Hayatta yetersizlik ve değersizlik duygusu olabiliyor ya da yaptığı işlerden, başarılarından yeterince doyuma ulaşamayabiliyor.

Diğer taraftan, imkansızlıklar içinde büyüyen bir birey, hayata o denli çok asılıp bulunduğu durumdan yırtmaya, bir yerlere gelmeye kafayı o kadar takıyor ki sonunda istediği yere gelebiliyor. Eğer o çocuğa sahip çıkılmadıysa, değer verilmediyse geldiği yer, elde edeceği başarılar onu büyük ihtimalle tatmin etmeyecektir, sadece hedefine ulaşmış olacaktır. Biz bir şeyi hangi duyguyla istediğimizi anlarsak kendimizi anlamış oluruz. Sadece ulaşma duygusu varsa ulaştığımız anda onun arzusu da büyüsü de geçer. İstediğimiz şeyler, hedeflerimiz daha yüce duygulara hizmet etmeli.

Örneğin; varacağım o hedef bana, çevreme ya da insanlığa faydası olacak bir durum mu ? Sadece parası, güzelliği, ünvanı vs. gibi nedenler sebebiyle mi istiyorum? İnsanın içinde doyuramadığı duyguları maddi şeylerle doyurması oldukça zordur. Bazen güzel bir söz duymaya ihtiyacınız vardır ya da onaylanmaya veya anne-babanız tarafından takdir edilmeye ihtiyacınız vardır ancak duyamadığınız o söz, o onay içinizde fırtınalar kopmasına sebep olur ve kendinizi gereksiz bir şeyler alırken, ihtiyacınızdan fazla yemek yerken, kırıp dökerken veya yanlış yollara saparken bulabilirsiniz.

İnsani olarak pek tabii zaaflarımız var. İnsanın hiçbir kötü alışkanlığı, bağımlılığı, yanlış davranışı olmaması çok ihtimal dahilinde değil. Tümüyle arınmış, dört başı mamur olmak insanın doğasında yok. Biz hatalarımızla, kusurlarımızla insanız. Kendimizi ve diğerlerini kusurlarımızla sevmek ve kabul etmek gerek. Biz kusursuzluğu arıyoruz, kusursuz olanın peşine düşüyoruz belki. Hayat zaten garip bir yolculuk, kendimizle sürekli al gülüm ver gülüm bir muhasebedir gidiyor.

Oysa ki Mevlana'nın  "Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel" dediği gibi "Bu kapı ümitsizlik kapısı değil" diye kendimizi ümitlendirip, yüreklendirmeliyiz. Hatayı yapıyorsak, telafisini de yaparız, bir tane ömrümüz var. Onu en iyi şekilde değerlendirmek, denemek, yanılmak, yapmak, bozmak hepsi burada ve denemeye değer…

Düştüğümüzde ayağa kalkmak, yanlış yaptığımızda tekrar ve doğrusunu yapmak niyetiyle sil baştan başlamak; insanı güzelleştiren, doğru yolda tutan budur. Hiç yanlış yapmamak, mükemmel olmaya çalışmak değil. Mükemmelliyetçi olmak, insanı tüketen, ilişkilerini bitiren, insana hayatı dar eden bir huy. Hayatta ne mükemmel ki biz olalım? "Olduğu kadar" deyip yola teslim olduğumuzda, Allah'tan gelen hiçbir şeyin kötü olmadığını, her şeyin bizim hayrımıza olduğunu idrak edersek ne mutlu bize.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları