Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

İnancın mükafatı

Sevgili okuyucularım yeni yılın gelmesine şunun şurasında beş gün kaldı. Çok zor bir yıl geçirdik. Bir musibet bütün dünyayı esir aldı. Biz de maalesef bu musibetin zararlarını çektik çekiyoruz. Yüzlerce canımızı kaybettik, ekonomimiz darmadağın oldu. Anladınız kimden bahsettiğimi. Korona illeti… İnşallah yeni yılda ondan kurtulacağız.

 Böyle dönemlerde maneviyata, manevi inançlara büyük ihtiyacımız var. Biz de bu illetten kurtulmaya inanacağız ve mükafatını alacağız. Sizlere daha önce yazmış olduğum manevi inançla ilgili bir yazımı tekrar etmek istiyorum.

Takkeci İbrahim Ağa Camii'ni bilmem bilir misiniz? Hani şu İstanbul'un Batı yakasındaki Maltepe'de, Topkapı Maltepe Yolu üzerinde E-5'in kıyısındaki camiyi. Aslında bu çevre; Panorama 1453 Tarih Müzesi, Seyyid Nizam Tekkesi ve Balıklı Rum Kilisesi ve Takkeci İbrahim Ağa Camii ile tam bir kültür hazinesidir.

Takkeci İbrahim Ağa Camii, bu konuda çeşitli tartışmalar da olsa Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir. Caminin etrafında sıbyan mektebi ve bir de sebil vardır. Cami uzun süre Halveti tekkesi olarak kullanılmıştır. Camiyi yaptıran İbrahim Ağa ve bu cami ile ilgili enteresan bir hikâye de vardır.

Caminin içindeki mahfeller o dönemde tahtadan yapıldığı için görülmeye değer. Ayrıca İbrahim Ağa'nın aşağıda detayını anlatacağımız rüyasında gördüğü altın dolu testi de, caminin duvarında çiniler içinde motif olarak görünür.

Gelelim şimdi İbrahim Ağa ve caminin efsaneleşmiş hikâyesine:

1500'lü yıllarda, İstanbul'da Topkapı surlarının dibinde küçük bir kulübede fakir bir takkeci yaşarmış. Geçimini Namaz takkeleri örüp, bunları satarak temin edermiş. İbrahim Efendi, iyi kalpli, hoş sohbet ve alın teri ile geçimini sağlayan fakir olmasına rağmen, gönlü zengin, takva sahibi bir zatmış. En büyük arzusu ise bir cami yaptırmakmış. Onun bu isteğini bilen arkadaşları bazen ona; "İbrahim Efendi, neyle yaptıracaksın camiyi? Ekmeğini zor kazanıyorsun" diyerek takılırlarmış.

Fakat bütün bu şakalar, takılmalar Takkeci İbrahim Efendi'nin hiçbir zaman ümidini yitirmesine neden olmazmış. Durmadan, soluklanmadan; "Allah'ım benim bir cami yaptırmamı nasip eyle" diye dua edermiş. Soranlara da; "Umulur ki derya tutuşa, umudumuz oluşa..." dermiş. Cami yaptırma sevdası hiç aklından çıkmaz, yüreği de bu konuda kor gibi yanarmış.

Bu duygularla yattığı bir gün İbrahim Efendi, rüyasında aksakallı mübarek bir zat görmüş. Bu kişi İbrahim Efendi'ye;

"Rızkın iki salkım üzümdedir, İki salkım üzümse Bağdat diyarındadır. Oyalanma var git Bağdat'a. Nasibini al, dön gel buraya!.." demiş. Takkeci İbrahim, gördüğü rüyanın etkisiyle heyecanla uyanmış. Kan ter içinde kalan İbrahim Efendi, "Hayırdır inşallah!" diyerek, sağ tarafına dönmüş. Gördüğü rüyayı düşünmüş. Fakat rüyasına bir mana verememiş. Ertesi gün sabah namazından önce yine aynı rüyayı, açık seçik bir şekilde görmüş. "Hayırdır inşallah!" demiş.

Günlerce "Acaba Bağdat'a gitsem mi?" diye kafa patlatmış. Ancak tereddütte kalmış, tam karar verememiş. Üçüncü defa da aynı rüyayı görünce İbrahim Efendi, "Herhâlde bize yol göründü" diyerek, kimseye bir şey söylemeden, heybesine azığını koymuş ve yollara düşmüş. Bağdat'a giden kervanlardan birine katılmış. Günlerce yol kat eden İbrahim Efendi sonunda Bağdat'a varmış. Yorgun argın kendini bir handan içeri zor atmış. Masaya oturup, azığındaki son kuru ekmeğini yemeye başlamış.

Onun yavan ekmek yediğini gören hancı haline acımış. Hemen kapının önündeki asmadan iki salkım üzüm kopartarak, İbrahim Efendi'ye "Buyur katık et!.. Afiyetle ye..." diye uzatıvermiş. İbrahim Efendi üzümlerini yemiş ve "Ya Allah!.." diyerek yerinden bir çırpıda kalkmış.

Hancı şaşkın şaşkın İbrahim Efendi'nin kolundan tutmuş, "Az biraz otur hele... Bu telaşın nedendir? Nereden gelir, nereye gidersin?" diye sormuş.

İbrahim Efendi de İstanbul'dan Bağdat'a geldiğini söylemiş ve rüyasını hancıya anlatmaya başlamış: "Rüyamda bir zat bana; 'Rızkın iki salkım üzümdedir. Sen var Bağdat'a git' dedi. Ben de geldim, rızkımı yedim. Şimdi de geldiğim yere, İstanbul'a dönüyorum" der. Bunu üzerine hancı da; "A be adam... Rüyada görülen iki salkım üzüm için İstanbul'dan Bağdat'a mı gelinir? Bana rüyamda bir zat; 'İstanbul Topkapı'da Takkeci İbrahim Efendi adında biri var. Onun kulübesinin ocağının altında gömülü iki küp altın var. Git onları al!..' dedi. Ben de, 'İki küp altın için İstanbul'a mı gidilir?' dedim geçiştirdim. Sen ise iki salkım üzüm için İstanbul'dan Bağdat'a geliyorsun" der.

İbrahim Efendi mesajı almıştır. Hiç vakit geçirmeden Bağdat'tan İstanbul'a döner. Hemen evindeki ocağın altını kazar. İki küp altını bulur. İki rekat şükür namazı kıldıktan sonra, bugün Topkapı'daki Takkeci İbrahim Ağa namı ile bilinen camiyi 1595'te yaptırır. Böylece Takkeci İbrahim Efendi'nin duası gerçek olmuştur. Bize de diğer güzel duaların kabul olunması dileği ile...

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları