Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

İlk kadın vali: Hüdâvent Hatun

Hüdâvent Hatun, Anadolu Selçuklu Sultanı IV. Rukneddin Kılıç Aslan'ın kızıdır. 13. asırda yaşamıştır. Daha çok 1253 yılında, Anadolu'da, Erzurum ilinde yaptırdığı Çifte Minareli Medrese ile günümüzde anılır. Medrese kapsamında bulunan ve Erzurum'daki en büyük kümbet özelliği taşıyan kümbetin alt kısmında kabri yer almaktadır.

Ancak Hüdâvent Hatun'un bir de Niğde'de türbesi bulunmaktadır. Bunun nedeni de; asıl adı Selçuk Sultan olan ve Hüdâvent Hatun diye anılan sultanın uzun yıllar Niğde'de hüküm sürmesinden kaynaklanır.

13. yüzyılda Avrupa karanlık ortaçağı yaşarken, Selçukluların Anadolu'da mutlak hakimiyeti sağlamasından sonra, ileri derecede ata binen, Farsça, Arapça ve Moğalca'ya hakimiyeti ile tanınan, devlet yönetiminde babasının yanından ayrılmayan, belinden kılıcını düşürmeyen Hüdavent Hatun önce Erzurum Beyliği'ndeki amcasının yanına gönderilir. Amcasının yanında Erzurum'dayken devlet işleriyle ilgilenir. Burada hayır için yaptırdığı Çifte Minareli Medrese bugün bile dillerden düşmez.

İlhanlı Hakanı İlhan Argun, kişiliği kadar güzelliği ile de dillerden düşmeyen Hüdâvent Hatuna talip olur. Böylece Selçuk Hatun, İlhanlı devletine gelin gider. Sultan IV. Rukneddin Kılıç Aslan da çeyiz olarak kızına Niğde ve çevresini ikta olarak verir. Bilindiği gibi ikta; özel mülkiyette olmayıp hükümdarın mülkü olan topraklara ait vergilerin veya daha genel anlamda gelirlerin, asker veya sivil erkâna, devlete hizmetlerinin karşılığı olarak, yani maaşlarına karşılık verilmesi olarak tanımlanır. Nitekim Fatih Sultan Mehmet dönemi vakıfları arasında Hüdâvent Hatun adına vakfiyeye rastlanması mümkündür.

Hüdâvent Hatun en sonunda Selçukluların deyimiyle Niğde Sancağı'na Bey statüsü ile atanmasını sağlayacaktır. Bu da ona "dünya tarihinin ilk kadın valisi" görevini taşımasını sağlayacaktır. Aslında Hüdâvent Hatun, Orta Asya ile Anadolu Türkmen geleneklerinin karışımıyla yetişmiştir. Bir taraftan aile ocağını, sıcaklığı ile sararken, öbür yandan kılıç kuşanarak ata binip, ok atar, düşmanın üzerine bir dişi aslan gibi saldırır, erkeğine güç ve moral verir. Fakir fukarıyı gözetir, öksüzü, yetimi korur.

Ölümünden sonra Anadolu İlhanlı Devleti tarafından Niğde'deki mezarı türbe haline getirilirken, Selçuklu ve Orta Asya mimarisi karma olarak yansıtılmıştır. 1312 yılında inşa edilen şimdiki Niğde'nin merkezindeki türbesi 709 yıldır tarihe meydan okumaktadır. Türbe Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden biri olarak gösterilir. Türbe yaklaşık 80cm. yüksekliğinde sekizgen tabanlı, taban ile gövde arası bir sıra mukarnas sıralı, sekizgen gövdeli ve on altıgen başlıklıdır. Bu da Asya bozkırlarındaki otağ tipi çadırları temsil etmektedir. 

İki taraflı, üç basamaklı merdivenle ulaşılabilen giriş portalı, Türbenin doğu cephesindedir. Kapının her iki yanında yer alan üzeri geometrik motiflerle süslü sütun ve başlığı yüksek kabartma olarak yapılmıştır. Aynı tipteki sütunlar gövdenin her köşesinde de yer alır. Üst kısımlarda sekizgen gövde dışa doğru kırıklık yaparak ikiye bölünmüş; böylece sekizgen plan on altıgene dönüştürülmüştür.  

Türbe'de yüksek ve alçak kabartma olarak yapılmış, arslan, çift başlı kartal, karışık varlıklar ve bitkisel motiflerin arasına gizlenmiş insan tasvirleri dikkat çeker.  

Türbedeki dört arslan tasvirinden ikisi güneybatı cephesinde, yüksek kabartmalı, simetrik, arka ayakları üzerine oturur vaziyette; diğer ikisi ise batı cephesinde, alçak kabartmalı, birbirlerinin aksi yönde yürür durumdadır.

Selçukluyu temsil eden çift başlı kartal kabartması türbenin batı tarafında çatıya geçişi sağlayan tambur kısmındaki kemerli niş içine yapılmıştır. Kanat uçlarının ejder biçiminde olması tipik Selçuklu stili özelliğini pekiştirir.

Dört karışık varlık ise, ikisi türbenin güneybatı cephesindeki pencere kemerinin üstüne, diğer ikisi ise kuzey cephesindeki pencere üzerine birbirlerine simetrik olarak yerleştirilmiştir. Başları insan gövdeleri ise kuş biçiminde işlenmiştir. Bu motifler Orta Asya'daki Şaman inançlarına göre yeraltı ve gökyüzü yolculuğunda insanlara refakat eden kuş şeklinde koruyucu yaratıklardır. Özetlemek gerekirse; Hüdâvent Hatun, Doğu - Batı sentezini gözler önüne seren bir isimdir. Türk kadınının, savaşta ve barışta erkeğinin daima yanında olduğunu her hareketiyle belli eder. İşte bu yüzden de bulunduğumuz bu topraklara "Anadolu" demişiz ya!..

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları