Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Hacı leylekten Yaren leyleğe

Sizlere "Leyleğin ömrü laklakla geçer" ve "İstanbul'un gökdeleni  Hacı Leylek'e karşı" başlıklı yazılarımda, leyleklerin dünya üzerindeki seyrini anlatıp, leylekler için Türkiye'nin göç yollarında bir uğrak yeri olduğunu anlatmıştım. Şimdi de 'Hacı Leylek'lerin Anadolu topraklarındaki maceralarını anlatacağım.

Önce leyleğe ülkemizde niye 'Hacı Leylek' derler onu anlatayım: Asıl adı Halid bin Zeyd bin Kuleyb olan Ebu Eyyub El Ensari veya bizim bildiğimiz adıyla Eyüp Sultan, Hicret'ten sonra Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'i Medine'deki evinde uzun süre misafir etti. Bu yüzden "Ensar" olarak anılmaktadır. Ensar, Arapçada "yardım eden, yardımcı" demektir. Sıfat olarak, "herkesi seven, herkese yardım eden" olarak kullanılır. Terim olarak, İslam dininin tarihsel gelişimi açısından büyük bir öneme sahip olan Hicret olayı ile bir topluluğa kimlik olarak terimleşti.

Peygamberimizle birlikte Bedir Savaşı, Uhud Savaşı, Hendek Savaşı, Hayber Savaşı, Mekke'nin Fethi ve Huneyn Savaşı başta olmak üzere bütün seferlere katıldı. Savaşlarda peygambere bir zarar gelmesin diye hiç yanından ayrılmaz, bazı geceler onun çadırı etrafında nöbet tutardı. Peygamberin vahiy katiplerinden de olan Eyüp Sultan, Halife Ebu Bekir zamanındaki savaşlara, halife Ömer zamanında yapılan Suriye, Filistin ve Mısır seferlerine, halife Osman zamanında Kıbrıs seferinde katıldı. 90'lı yaşlarında katıldığı ikinci İstanbul kuşatması sırasında şehit oldu. İstanbul'un Fethi'nden sonra Akşemsettin keşif yoluyla mezarını buldu. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'un fethinden hemen sonra mezarının bulunduğu yere külliye yaptırdı. Osmanlı padişahları Eyüp Sultan Türbesi önünde yapılan kılıç alayı ile tahta çıkardı. Mezarının bulunduğu Eyüpsultan İlçesi de adını ondan aldı.

Hacca niyetle yola çıkan Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya'daki Türk ve Müslümanların; İstanbul'a uğrayıp, Eyüp Sultan Türbesi'ne uğraması bir gelenek haline gelmiştir. Genel kanaat, Hac'cın Eyüp Sultan'dan başladığıdır. İşin ilginç yanı; Eyüp Sultan Türbesi'nin yanındaki ulu çınarın altında sürekli birkaç leyleğin bulunmasıdır. Türbeyi ziyaret edenlerin yanındaki çocukları; bunlara, "Hacı leylek, hacı leylek" diye seslenir, simit atarlardı. Bu leyklerin yaralı oldukları için göç yolculuğunu kaldıramayacaklarından, Eyüp Sultan'ın manevi dünyasına sığındıkları söylenirdi. Hatta göç yolculuğuna çıkacak leylekler de Eyüp Sultan türbesinde gök yüzünde toplanır, bir tur attıktan sonra başta Hicaz olmak üzere sıcak iklimin hüküm sürdüğü topraklara doğru süzülürdü. Gerçi onarım sırasında ürken leylekler, son zamanlarda pek görünmez oldu.

Evet 'göç yolu' dedik. Türk insanı; 'Hacı Leylek'i çok sever, onu sahiplenir. İzmir'in Selçuk İlçesi'nde platformlar üstüne insan eliyle kurulmuş leylek yuvaları hemen göze çarpar. Bahar ayında yavruların yumurtadan çıkma zamanı hava sıcaklığı ve durumu önem taşımaktadır. Serin ve yağmurlu hava; yavru ölümünü arttırır, üreme şansını da azaltır. Bunu düşünen insanımız yavru leylekler için yuva yapmıştır.

İlk birkaç haftada yumurtadan çıkan yavruların vücut ağırlığı hızla artar ve 45 gün içinde 3,4 kg'a ulaşır. Gaganın uzunluğu 50 gün boyunca doğrusal olarak artar. Yavrular, ebeveynlerin yakaladığı solucan ve böceklerin yuvanın tabanına kusulması yoluyla beslenirler. Daha büyük yavrular ebeveynlerinin ağzına beslenmek için uzanabilir. Yavrular yumurtadan çıktıktan 58 ila 64 gün sonra palazlanırlar. Artık anne-babalarıyla göçe hazır hale gelirler.

Leyleklerin yavrularını beslemek için tercih ettiği alanlar uçsuz bucaksız bozkır, otlaklar, tarla ve sığ sulak alanlardır. Uzun otlar ve çalılıklardan kaçınırlar. İşte bu yüzden de Anadolu yaylaları onlar için bulunmaz bir alandır.

Anadolu'da birçok efsaneye de konu olan leyleklerin dostluğu taze hikayelerle de korunuyor.

Örneğin Bursa'nın Eskikaraağaç köyünde yaşayan Adem Yılmaz'ın  yakın dostu Yaren Leylek ile 10 yılı aşkın süredir yaşadıkları 'dostluk' dillere destan.

Türkiye'nin ilk ve tek leylek köyü olan Karacabey'e bağlı Eskikaraağaç'ta her yılın bahar döneminde; Yaren Leylek yıllardır göç ettiği köye geliyor ve her geldiğinde de Adem Amca'nın teknesine konuyor. Her gün sabahın erken saatlerinde evinin önündeki Uluabat Gölü'ne açılıp, balık tutan Adem Amca, Yaren Leylek ile dostluğunun başlama hikayesini şu sözlerle anlatıyor: "Bundan 10 yıl önce gölde teknemle balık tutuyordum. Bir leylek tekneme kondu. Aç olduğunu düşündüm ve tuttuğum balıklardan verdim. Yıllardır dostluğumuz devam ediyor. 'Yaren' adını verdiğim leyleği bu yıl da heyecanla bekliyorum. Benim kadim dostum oldu. Görmediğim zaman kaygılanıyorum."

Adem Amca'nın yaşadığı leylek köyüne her yıl çok sayıda leylek göç ediyor. Ama o Yaren Leylek'i diğer leyleklerden hemen ayırt edebiliyor. Yaren de rengi değişmesine rağmen her sene Adem Amca'nın kayığını da Adem Amca'yı da tanıyor, asla başka yere gitmiyor.

Hayvanları korumak için uğraştığımız şu günlerde Yaren Leylek ile Adem Amca bizlere deyim yerindeyse La Fontaine'den fırlamış bir masal hediye ediyor.

Yaren Leylek ile Adem Amca'nın hikayesini ortaya çıkaran kişi doğa fotoğrafçısı Alper Tüydeş oldu. 5 yılı aşkın süredir iki dostun fotoğraflarını çeken Tüydeş'in sosyal medya kanalları üzerinden paylaştığı hikaye büyük ilgi gördü.

2019 yılında bu harika dostluk, Karacabey Belediyesi'nin katkılarıyla Yönetmen Burak Doğansoysal tarafından filme alındı. Tahmin edilenden çok daha fazla ses getiren eser Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'da düzenlenen Prag Film Ödülleri'ne katıldı ve 'En İyi Belgesel Ödülü'nü kazanarak önemli bir başarıya imza attı. Böylece Türk insanının, 'Hacı leylek' sevgisi uluslararası değer kazandı.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları