Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Goethe: Daha fazla ışık...

Size Johann Wolfgang von Goethe'nin İslamiyet, Kur'an'ı Kerim ve Hz. Muhammed hakkındaki fikirlerini ve yazdıklarını aktarmıştım. Bugün de Goethe'nin François Marie Arouet veya takma adıyla Voltaire'le yaşadıklarını aktaracağım. Fransız Devrimi ve Aydınlanma hareketini oldukça etkileyen yazar ve filozof Voltaire; Goethe'nin aksine dini konularla pek ilgilenmezdi. Voltaire, Darvin gibi Türk-Müslüman düşmanıydı. Gerçi Voltaire zaman zaman savaşçılık konusunda Türkleri takdir ettiği de olurdu.

Buna karşılık Goethe insanlığın manevî rehberi olarak Hz. Muhammed'in etkisini dağlardan fışkıran berrak su mecazı ile tasvir ediyordu. Peygamberi saf su, saf ışıkla sembolleştiren Goethe, onu kelimeleriyle ilahi mesajı susuz gönüllere taşıyan pür nur bir rehber, kararlı bir lider olarak tanıtır. Ona göre bu dehâ, tıpkı coşkun bir ırmak gibi mukaddes yolculuğuna başlıyor, zamanla diğer kardeşlerini de kollarına alarak, elde ettiği zaferlerle gittikçe güçleniyor ve nihayet ilâhî bir güzellik, azamet ve ihtişam içerisinde ummana varıyor. Goethe esasen bu şiirde "fışkıran pınar" ve "coşkun akan ırmak" sembolüyle baştan sona, çocukluğundan hayatının sonuna kadar Hz. Muhammed'in hayatını anlatmaktır.

Ona göre Hz. Muhammed kendisini tepeden tırnağa Allah'a adamış gerçek bir Allah adamının prototipi, Allah'ın gerçek kulunu sembolize etmektedir.

Bu duygular içinde 1799 senesinde, Dük Carl August, Weimar Sarayı'nda Voltaire'ın Le Fanatisme ou Mahomet le prophète (Fanatizm yahut Muhammed Peygamber) başlıklı dramın sahnelenmesini ister. Bunun için de dramın evvela Almancaya tercüme edilmesi gerekiyordu. Bu tercüme işini Goethe'den başka başaracak kimse yok gibidir. Goethe, istemeye istemeye hiç sevmediği bu dramın tercümesini üstlenmek mecburiyetinde kalmıştır.

Hz. Muhammed'i "kayalardan fışkıran bir dağ pınarı"na benzeten Goethe ile diğer tarafta O'nun gerçek bir peygamber olmadığını ve bir "tiran" olarak iddia eden Voltaire'in anlaşması nasıl mümkün olabilirdi? Ancak Goethe bu durumda bile tek yapabileceği şeyi yapar ve Voltaire'in Peygambere karşı saldırılarını tercüme ederken onları önemli ölçüde yumuşatır, hatta kısmen budar. Goethe daha sonra not defterine su cümleleri ekleyecektir "Ömrümün hiç bir anında Muhammed'i sahte bir peygamber olarak görmedim."

Yarım asır sonra 70 yaşındaki Goethe'nin İslam dünyasına ilgisinde, sevgisinde ve hayranlığında hiç bir azalma yoktur ve büyük şair bu hakikati "Kur'an'ın tümüyle peygambere indirildiği Kadir Gecesi'ni huşu içinde kutlamak ile meşgulüm" sözleriyle açıkça belirtecektir.

1813/14 yıllarında Napolyon savaşları esnasında, Fransızlara karşı savaşan Ruslar, Weimar şehrine girer ve Rus Ordusu'nun içinde Müslüman okçular vardır. Bunlar, Başkurt Türkleri'dir. Goethe'nin hatıra defterinden anlaşıldığı üzere; Cuma namazı kılabilmeleri için Başkurt Türkleri'ne layık bir mekan tahsis edilmek amacıyla Weimar Protestan Lisesi'nin salonu mescide çevrilir ve burada birlikte namaz kılarlar. Goethe, Müslümanları tam bir açık kalplilik ve ileri görüşlülükle karşılar ve onları kendi evinde sadece "sevimli misafir" olarak ağırlamakla kalmaz, bilakis aynı zamanda içten hakiki bir samimiyetle onların İslamî ibadetlerine bizzat iştirak eder. Arkadaşı Friedrich Wilhelm Heinrich von Trebra'ya yazdığı mektupta "Molla'yı görebilmek ve Kur'an ayetlerini dinleyebilmek beni çok mutlu etti" diyecektir. Başkurt Türklerinin kendisine "ok-yay" hediyesini kabul eden Goethe daha sonra bu hediyeyi şöminesinin üzerine asar. Goethe'nin oğluna yazdığı bir mektuptan anlaşıldığı üzere çevrede bu olaya şahit olan halk da son derece etkilenmiş ve bazı dindar kadınlar izledikleri namazın ardından kütüphane gidip birer Kur'an'ı ödünç almışlar.

Goethe 1816 yılında dünyaca ünlü eseri "Faust"tan sonra en önemli eserleri arasında yer alan "Doğu-Batı Divanı"nı okuyucuya takdim ederken "Doğu-Batı Divanı'nın yazarı, kendisinin bir Müslüman olduğu şüphesini reddetmez!" ifadelerini kullanacaktır

Doğu-Batı Divanı büyük ölçüde Doğu ve Batı arasında geçen diyaloglardan, sohbetlerden oluşur. Goethe eserinde bir çok önemli tarihi şahsiyetlere hayat verir; bunların en başında Hz. Muhammed gelse de, büyük şair onunla sınırlı kalmayıp, Şah Abbas, Gazneli Mahmud, Timurlenk, Ebüssuûd Efendi, Yavuz Sultan Selim ve bir çok şairi eserinde canlandırır. Hâfız-ı Şirâzî, Firdevsî, Mevlâna Celâleddin Rumî gibi şahsiyetler bizzat konuşup söz alır ve Goethe onlara yanıtlar verir. Bunu yaparken Goethe büyük bir titizlikle Doğu'nun ve Batı'nın temsilcilerine aynı oranda söz hakkı verilmesine büyük özen gösterir. Aralarında coğrafik açıdan büyük mesafeler ve hatta çağların olmasına rağmen, biri Müslüman diğeri Hristiyan olmasına rağmen Goethe Hâfiz-i Şirâzî'yi ikiz kardeşi olarak tarif eder ve ikisi kardeşçe sohbet eder.

Johann Wolfgang Von Goethe, 22 Mart 1832 tarihinde ruhunu teslim etti. Ölüm sebebinin kalp krizi olduğu kararını verdiler. Tebessüm ederek verdiği son nefesi öncesinde sözleri de "Daha fazla ışık..." oldu.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları