Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Gazilik beratı olan püskül, kafasında

'Sarıklı İhtilalci' diye anılan Ali Suavi'yi tek bir sopa darbesiyle hallederek Çırağan baskınını önleyen 7-8 Hasan Paşa'nın nasıl zehirlendiğini size anlatmıştım. Ancak 7-8 Hasan Paşa'nın maceraları saymakla bitmez.

7-8 Hasan Paşa, Beşiktaş Karakol Komutanı iken, suçlulara göz açtırmazdı. Bölgesinde sağladığı asayiş dillere destandı. Bu nedenle herhangi bir olayda; "Kimdir bu densiz! Benim bölgemde, suç işlemeye cüret eder?" der, etraftan en küçük bir yardım bile almadan bizzat suçlunun peşine düşerdi. Aranmakta olan herhangi bir suçlunun peşine düşen zabıtaya asla tahammül edemezdi. Karakoldaki adamları bunu bildikleri için istihbarattan öteye gitmez, topladıkları bilgileri  Hasan Paşa'ya aktarırlardı.

Suçlunun peşine düşen diğer karakolların zabıtalarına ise; "Be adam, aradığın Beşiktaş'ta ise bana neden haber vermezsin? Biz burada eşek başımıyız? Yıkın şu keratayı falakaya da, Beşiktaş'ın kaç bucak olduğunu öğrensin" diye cezalandırırdı. Onun bu tavrı, makamını hazımsızlıktan gelmiyordu. O dönemde saray civarında Sultan'a karşı oluşacak sinsi bir hareketten korumak içindi.

Bu arada ilginç olaylar yaşanmıyor değildi. Bir gün Paşabahçe deposuna gaz bidonu götürmekte olan bir taka, lodos sebebiyle Çırağan Sarayı önünde battı. Güçlükle ölümden kurtulup sahile çıkan gemiciler, sevk edildikleri Beşiktaş Karakolu'nda bu kez Hasan Paşa'ya hesap vermek zorunda kaldılar. Verdikleri ifadede yüklerinin "bomba" olduğunu beyan edince işler karıştı. Halbuki o zamanlar yangın tehlikesine vurgu yapmak için bidonlara argoda 'bomba' deniyordu. Tayfalar da ağız alışkanlığı böyle ifade vermişler, zapta da aynen böyle geçmişti.

Zaptı öğrenen Paşa da; "Suçunuzu itiraf ettiniz. Efendimize tuzak ha! Sizi gidi bozguncular. Şimdi canınıza okudum" deyip duvarda asılı duran "mehdi" adını verdiği sopaya gitti. Paşa tam da  falakaya hazırlanırken durum anlaşıldı. Falaka sopası elinde kalan Hasan Paşa her zamanki fırçalı duasını yaptı: "Bunu bana daha önce niçin söylemediniz? Ne diyeyim, Allah topunuzu ıslah etsin!.."

Dört Sultana  hizmet eden Hasan Paşa; hiçbir ayırım yapmadı. Onun için adı ne olursa olsun, tahta kim oturursa otursun, o bir Hünkâr'dı. Devletin başıydı. Verdiği emir, baş üstüneydi. Veliahtken Abdülhamid'i bile "Yassah!" diye geri çevirmiş bir isimdi. Anlatacağım aşağıdaki olaylar zinciri;  7-8 Hasan Paşa'nın ne kadar mert, ne kadar saygılı bir insan olduğunun açık delilidir.

*

Padişah V. Murad Han vefat eder. Padişahın naaşı tabuta konulurken istenmeyen bir olay yaşanır.

Yeni Padişah'ın da bulunduğu cenazenin yıkanması sırasında Yaver'lerden biri yeni Padişaha yaranmak gayesiyle, Sultan Murad'ın gerçekten öldüğünü anlatmak üzere saçlarını parmaklarına dolayarak, şiddetle çektiğini gören Hasan Paşa da dayanamaz bütün hiddetiyle gürler: "Çek elini utanmaz adam!.. Allah'tan kork, şu ölüden ibret al… Yarın sen de bu tahtanın üzerine uzanacaksın." Burada şunu da hatırlatmak isterim: Sultan Murad, saltanatı sırasında 7-8 Hasan Paşa'yı bir ara görevden almıştır.

Bu yersiz davranış yetmiyormuş gibi, Hidayet Camisinin musalla taşına konulan tabutu, yine paşalardan birinin açtırıp ölü halinin bir zabıtla tesbitini teklif etmesi üzerine aynı hiddetle; "Bu padişah cenazesi, çocuk oyuncağı değil! Tabutu açmaya cesaret edenin kafasını kırarım!" diye çıkıştı. Hiç kimse bir ikinci Ali Suavi olarak tarihe geçmek istemediğinden bu sözleri üstlenmez, aynı zamanda da üstelemedi. Böylece aynı gün yaşanan iki olayla da bir riyakarlığı önlemiş oldu. Onun bu tutumunu Abdülhamid Han ödüllendirecekti. Dikkat buyurun cenaze, istemeyerek de olsa Abdülhamid Han'a karşı yeniden tahta çıkarılacak birisine aittir.

Katıldığı 93 Harbi'ndeki vuruşmalardan birinde başından ağır yaralanır. Bu yaranın etkisiyle ara sıra da olsa müthiş baş ağrıları çeker. Bunun üzerine Sultan Abdülhamid'in emriyle yapılan başarılı ameliyatta, açılan kafatasının içinden fesine ait püskül parçalarının çıktığı görülür.

Hasan Paşa; okuma-yazması olmadığı için kaba-saba bir adam olarak görülür. Bu konuda birçok olay anlatılır durur. İşte bunlardan birisi: Birgün, karakolda bulunduğu sırada, levazım memuru içeri girer. Kışlık odunların getirildiğini haber verecektir. Fakat 'Odun' kelimesini kaba bulur, komutanına karşı söylemekten haya eder ve "Paşam hatab geldi" der. Hasan Paşa da odun anlamına gelen bu Arapça kelimeyi, 'hattat' anlar. Hattat Efendi'nin geldiğini sanarak, bir sanatkâra duyduğu hürmetle derhal toparlanıp, hürmet dolu bir tavır alır; "Söyleyiniz içeriye buyursun!..." cevabını verir.

Tek gayesi Sultan'ına ve devletine bağlılık ve hizmetten ibaret olan bu zatın okur yazar olmaması,  kültürlü bir yazar olan Ali Suavi'yi öldürmüş olması bazı sözde aydınların kendisini kıskanmalarına neden olmuştur. Yaşadığı bazı olayları hoş olmayan alaycı bir uslupla naklederek güya Abdülhamid Han dönemi yerilir. Oysa tenkit diye anlattıkları şu olay da bile Hasan Paşa'nın şahane karakterini görebilmek mümkündür. Bu olayda bile bilime ve ilim sahiplerine gösterdiği saygısı ortadadır.

Çorum'daki büyük saat kulesi, "Hemşehrilerim vakitlerini öğrensinler" diye Hasan Paşa tarafından yaptırılmış, aynı yerde bir de kütüphane kurmuştur.

7-8 Hasan Paşa'yı rahmet ve saygıyla bir defa daha anıyoruz.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları