Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hüsameddin Acar

Hüsameddin Acar

Yazar

Edebiyatımızın kapanmayan yarası: Sabahattin Ali

TÜRK edebiyat ve fikir hayatına fırtına gibi giren ve çok erken yaşlarda öldürülen Sabahattin Ali'nin birçok sözü şu günlerde her platformda paylaşılıyor...

1907'de o zamanın Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde bulunan Gümülcine'de doğan Sabahattin Ali, 1948'de Kırklareli'den Bulgaristan'a geçerken, aşırı milliyetçi bir vatandaş tarafından katledildi. Kaçmasına fırsat verip, peşine ajan takıldığı görüşü de hâkimdir.

Kızı Filiz Ali yıllar sonra bir gazeteye verdiği röportajda babası konusunda şunları söyler:

"Babam Sabahattin Ali 1948 yılının karlı bir şubat sabahı benim ve annemin birkaç poz fotoğrafını çektikten sonra Ankara'dan İstanbul'a doğru yola çıktı ve bir daha geri dönmedi. Ölüm haberini neredeyse bir yıl sonra 1949 yılı ocak ayında gazetecilerden aldık." 

41 yıllık ömrün kısaca özeti bu...

Ancak 41 yıla çok önemli eserler sığdırdı Sabahattin Ali. Edebiyat çevrelerinin de takdirini kazanan 3 önemli eseri: Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan ve Kürk Mantolu Madonna.

Bilirsiniz, 1930 ile 1950 arası Türkiye'de tek parti dönemidir ve genç Cumhuriyetimiz yeterince olgunlaşamamış, demokrasimiz henüz vatandaşa istenilen özgürlük ortamlarını tesis edememişti.

İşte bu nedenle Necip Fazıl Kısakürek ve Nazım Hikmet Ran gibi şiirlerine hiciv ve eleştiri de katan fikir adamlarına karşı hasmane tutumlar sergiliyordu devleti yönetenler... Şairlerin, yazarların ve fikir insanlarının birçoğu da yıllarca hapis yatmıştı yazdıklarından dolayı... Bunlara çok örnek verebiliriz ancak, yukarıdaki iki değerli şairimiz en iyi örneği teşkil ediyor. İkisi de yıllarca mahpus damlarında yatmak zorunda kaldı. Sonunda Nazım Hikmet 1950'de yurt dışına kaçarken, Necip Fazıl da "Çile" çekmeye devam etti öz yurdunda.

Necip Fazıl,

"Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya;

Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya..."

Diye dövünürken, Nazım Hikmet ise vatan özlemini dillendiriyordu kaçmak zorunda olduğu gurbet elden;

"Eğer ölürsem buralarda.

Eğer benim için ağlayan biri varsa başucumda.

Vasiyetimdir:

Beni götürsünler doğduğum topraklara,

Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar.

Başucumda biten yediverenler, âşıklar ağlasınlar..."

Maalesef, aydınlarını, yazarlarını, sanatçılarını yargılayan bir millet olduk... Bu arızamız şimdilerde de nüksediyor... Oysaki millî şairimiz Mehmet Akif;

"Biz de bir zamanlar hem de nasıl bir milletmişiz,

Gelmişiz, geçmişiz; dünyaya medeniyet nedir öğretmişiz..."

Diyerek övünüyordu Osmanlı'nın aydınlık çağı ile... Fakat hepsi çok gerilerde kaldı... Bizim ülkümüz ise, bu güzel ülkemizi medeniyette, hukukta, adalette, zenginlikte, ilimde ve irfanda en ileri ülkeler seviyesine çıkarmak...

***

sabahattin-ali.jpg

Sabahattin Ali sözleri

*  Herkese içindeki iyilik kadar iyi bir hayat dilerim.

*  "O gelmez artık" dedi. "Nereden biliyorsun" dedim. "Gidişinden belliydi" dedi.

*  Ama unutma, taş duvarlar arasındaki karanlığımın senden başka penceresi yok.

*  Bir ümidim yok. Bu sondu. Artık hiçbir şeyin değişmesine imkân yok, lüzum da yok.

*  "Herkes ne diyecek!" Herkesten ne gördüm ki, Bu herkes dedikleri şey beni üzmekten başka ne yaptı?

*  Her şey geçer. Her şey unutulur. Kendini bir felaketin içerisinde kaybetmenin manası yoktur.

*  Bir arkadaş istiyorum. Benimle konuşmadan beni tamamen anlayacak, benimle karşı karşıya saatlerce hiç konuşmadan oturabilecek bir arkadaş.

*  Dünyada hayatın bir tek manası varsa, o da sevmektir. Hatta mukabele edilmesini bile beklemeden sadece sevmek.

***

 Cumhuriyet dönemi edebiyatçılarından

Tıpkı, Necip Fazıl ve Nazım Hikmet ile aşağı yukarı aynı yıllarda doğan Sabahattin Ali'nin başı da bir türlü belalardan kurtulmamıştır. Genç yaşlarda yazdığı şiirleri kimilerince takdirle karşılanırken, kimilerini de rahatsız etmiştir. İstanbul'da bir süre öğretmenlik yapan Ali, devlet tarafından bursla Almanya'ya gönderilmiş ve bu dili de tercüme yapacak kadar geliştirmiştir. Çeşitli tercümelerinin yanı sıra Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı'nın öncüleri arası girmeyi başarmıştır Sabahattin Ali. Almanya'da kaldığı yıllarda yazmış olduğu bir şiir nedeniyle Atatürk'ü eleştirdiği gerekçesiyle memurluktan atılan Sabahattin Ali, "Ben Gazimiz hakkında olumsuz nasıl düşünebilirim. Şiirimin bazı yerlerine ekleme yapmışlar" diye kendini savunuyordu. Daha sonra Atatürk sevgisini ve saygısını anlatmak için bir şiir kaleme alan yazar, af edilir ve memurluk hayatına yeniden dönüş yapar.

Sabahattin Ali 1935'te Aliye Ali ile evlenir. Bu evlilikten Filiz Ali adında bir kız çocukları olur. 1937 doğumlu olan Filiz Ali, daha sonra profesör olur. Piyanist ve müzikbilimcidir. Onun da kızının adı İdil Ali Lasto'dur.

İstanbul'da bir süre Akbaba ve Çağlayan dergilerinde yazı ve şiirler yazar Sabahattin Ali. Bu dönemde de komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle tutuklanır ve serbest bırakılır. Daha sonra devlet büyüklerini eleştirdiği gerekçesiyle yeniden tutuklanır.

Bir süre matbuatın merkezi Bab-ı Ali'de Aziz Nesin ile Marko Paşa dergisini çıkaran Sabahattin Ali, gördüğü baskılar ve tehditlerden dolayı yurt dışına çıkmaya karar verir. Bu nedenle Kırklareli'nden Bulgaristan sınırına geçmek için bir araç tutar. Aracın şoförü ise aşırı milliyetçi olan Ali Ertekin isimli bir şahıstır. Sabahattin Ali'nin arkasını döndüğü bir anda sırtına ve kafasına vurduğu kalın sopa ile önce bayıltır ve daha sonra ölene kadar acımasızca vurmaya devam eder.

25 Şubat 1907'de Gümülcine'de başlayan hayatı, 2 Nisan 1948'de Bulgaristan sınırında 41 yaşında iken son bulur.

Sizleri, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e atfen yazdığı şiirle baş başa bırakıyorum. Kalın sağlıcakla.

gazete.jpg

***

BENİM AŞKIM

Bir kalemin ucundan hislerimiz akınca,

Bir ince yol onları sıkıyor, daraltıyor;

Beni anlayamazsan gözlerime bakınca,

Göğsümü parçala bak, kalbim nasıl atıyor.

*

Daha pek doymamışken yaşamanın tadına,

Gönül bağlanmaz oldu ne kıza, ne kadına...

Gönlüm yüz sürmek ister yalnız senin katına;

Senden başka her şeyi bir mangıra satıyor.

*

Sensin, kalbim değildir, böyle göğsüme vuran,

Sensin, "Ülkü" adıyla beynimde dimdik duran.

Sensin çeyrek asırdır günlerimi dolduran;

Seni çıkarsam, ömrüm başlamadan bitiyor.

*

Hem bunları ne çıkar anlatsam bir dizeye?

Hisler kambur oluyor, dökülünce yazıya.

Kısacası gönlümü verdim Ulu Gazi'ye;

Göğsümde şimdi yalnız onun aşkı yatıyor.

Sabahattin Ali - 1934

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları