Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Doğu ve Batı'nın birliği üzerine

Batı dünyasında; son yıllarda başta Almanya ve Fransa olmak üzere Türk ve İslam düşmanlığı aldı başını gidiyor. Bunda her ne kadar; "Medeniyetler Çatışması"nın kaçınılmaz olduğunu ifade eden Samuel Huntington gibi fikir adamlarının eserlerinin payı varsa da; Batı'daki ekonomik kriz ve işsizliğin büyük etkisi bulunuyor. Aslında Türk ve İslam düşmanlığı son yıllarda meydana gelmiş olan yeni bir olgu değildir. Ben bugün Batı'daki bu düşmanlığın kökenini ve tarihçesini şimdilik bir kenara bırakıp, Türk ve İslam dostlarından söz etmek istiyorum.

Bunların başında Dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Johann Wolfgang von Goethe gelir. Goethe'yi kendi çağdaşlarından ayıran en büyük özelliklerinden bir tanesi Şark (Doğu)'a ve İslam dünyasına ilgisi, sevgisi ve hayranlığıydı. Onun ömrü boyunca hedefi, daima hoş görü ve peşin hükümlerden uzak düşünmekti. Goethe ta gençlik yıllarından itibaren İslam'a ve Hz. Muhammed'e içten büyük bir ilgi duymaya başladı. Onun İslâm dini hakkındaki düşünceleri bugün dahi Batı ve Doğu'da büyük araştırmaların, tartışmaların, bilim eserlerinin ve ciddî makalelerin konusu oluyor. Goethe'nin İslâm dini, İslâm kültürü, Hz. Muhammed'in şahsiyeti ve Kur'an'ı Kerim hakkındaki düşüncelerini bu sahanın en önemli uzmanı, gerçek anlamda Goethe bilgini Prof. Dr. Katharina Mommsen büyük bir enerji ve 70 yılı aşkın süren gayretiyle araştırıp "Goethe und der Islam" (Insel Verlag, Frankfurt, 2001) isimli çalışmasında ortaya koydu. Mommsen'in bu müthiş eseri, Senail Özkan tarafından "Goethe ve İslâm" adıyla dilimize kazandırıldı. Bu kitap; hem Öteki Adam Yayınları, hem de Ötüken Yayınevi tarafından dilimize kazandırıldı.

Genç yaşta çevresindeki önyargıları kırmaya başlayan Goethe, 1770 yılında hukuk tahsilini bitirip doktora yapmak üzere Strazburg Üniversitesi'ne kaydolur. O günlerde ünlü teolog Johann Gottfried Herder de Strassburg'a gelir ve Goethe, kendinden beş yaş büyük olan Herder ile dostluk kurar. Bu yakınlık Goethe'nin Kur'an-ı Kerim ile tanışmasına vesile olur.

Goethe aralarında geçen bir konuşmada Herder'e "öyle hikmetli ve güzel sözler kullanıyorsunuz ki kaynağını merak ediyorum" diye sorunca, Herder; "İşte benim hikmetli sözler kaynağım" diyerek, ona Arapça yazılı bir kitap uzatır. Bu kitap Kur'an'ı Kerim'dir. Hem şair hem de yazar olan Herder; "Eğer Alman milletinin böyle bir kaynak kitabı olsaydı, kim bilir ne büyük edipler ve şairler yetiştirir" diyerek Kur'an'ın yaşam ve edebiyat için önemini vurgular. Herder'in Kur'an-ı Kerim'i tanıması ise, filozof Immanuel Kant'ın sohbetleri sayesinde meydana gelmişti.

Çok geçmeden Goethe de, Josef von Hammer'in Kur'an tercümesini sürekli okuyup döneminde yazılan sahte Kur'an çevirilerini tenkit edecek, bu da kendisinin ruhunu, Hz. Muhammed'e ve İslam'a karşı sımsıkı bağlayacaktır.

Henüz 22 yaşındaki Goethe, Herder'e yazdığı bir mektubunda "Kur'an-ı Kerim'de Hz. Musa'nın dua ettiği gibi dua etmek istiyorum" diye ifade eder. Kullandığı bu cümle Kur'an kaynaklıdır. Esas dua şudur; "Ya Rabbi şu dar göğsümü genişlet!" Bu alıntı ise Kur'an'ın 20. Suresi'nin 26. Ayeti'dir.

Kur'an'dan yoğun bir şekilde alıntılar yapan ve notlar alan Goethe'nin ömrü boyunca en sevdiği ayetler "Yüzünü Allah'a dönüp barışa ve hayra yönelik iş yapanların, Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar" ve "Doğu da Batı da yalnız Allah'ındır. O halde nereye dönerseniz, orada mutlaka Allah'ın yüzü vardır" (Bakara Suresi 115. Ayet) olacaktır.

Katharina Mommsen'e göre Goethe'nin İslama karşı beslediği hayranlığının nedeni birinci derecede Hz. Muhammed'in kendisi, yani onun kişiliğidir. Goethe'nin beğendiği şey, Hz. Muhammed'in İslam'ın yayılmasında Hz. İsa'dan farklı olarak mücadeleci ve dünyevi yöntemlere de başvurmasıdır. Bununla ilgili yine Kur'an'dan notlar alan Goethe "Mucizeye kudretim yok, diyor peygamber. En büyük mucize benim varlığım" sözlerini not eder.

Kur'an'ın Almanca tercümelerini beğenmeyen Goethe, bunları Kur'an tefsiri olmaya lâyık görmez; eksik bulur. Rahip David'in tercümesini bu gerekçeyle kıyasıya eleştirip adeta yerden yere vurur. Ve Kur'an'ı tercüme edecek birinde 'Keskin zekalı, şair ruhlu' vasıfları olması gerektiğini söyler. Ancak Kur'an-ı Kerim'in, hatalarla ve noksanlarla dolu tercümesini okumasına rağmen; kendini "ifadenin büyüklüğü, haşmeti karşısında hayran kaldım" demekten alamaz. Size bir sonraki yazımda Goethe'nin; Voltaire karşı verdiği mücadeleyi aktaracağım.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları