Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Orhun Bilenler

Orhun Bilenler

Hukukun Üstünlüğü

Demokratik hukuk devleti!

Kelimelerin etimolojik kökenleri hep ilgimi çeker …
Hukuk kelimesi, Arapça "hak" kökünden gelirken; demokrasi ise Yunanca "dimos" yani halk zümresi kelimesinden türemiş … Bu iki terim yan yana gelince ilk akla gelen başlık hükümet sistemleri oluyor.
Dahl, "Demokrasi Üzerine" adlı eserinde; "Modern demokrasi belli kurumların bulunması halinde hayat bulabilmektedir. İşleyen bir demokrasi tesis etmenin birden çok kurumsal faktöre bağlı olduğu unutulmamalıdır." diyor.

Kendine özgü bir modelle yönetildiğimiz son üç yılda rakamlar sistemin ne kadar yetersiz kaldığını ortaya koyuyor. Ancak bizler tarafından sistemi bu denli başarısız kılan temel hatalar doğru tespit edilmezse aynı yanılgılar tekerrür edebilir. Nitekim, Türkiye'de daha önce uygulanan parlamenter hükümet modelleri demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin oturmamasından ve yeterli denge - denetleme mekanizmalarına sahip olmaması sebebiyle hem askeri hem de sivil otoriter hegemonyalara maruz kaldı. Otorite, askeri vesayetten kopsa da siyasi vesayet altına girmekten kaçamadı. Hala da bunları engelleyecek denge-denetleme mekanizmalarının eksikliğini yaşıyoruz.
İyi işleyen demokratik bir hükümet sisteminin temelinde, hukukun üstünlüğü vardır. Doğru hükümet sistemini merkezine hukukun konulduğu iç içe geçmiş çemberler gibi düşünmek lazım. Pek tabi; hukuku üstün kılmak lafzi olarak yetmiyor. Öyle ki Anayasamızın ikinci maddesi Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğunu zaten güvence altına almış vaziyette ama uygulanmadığı takdirde kim, nasıl koruyacak hukuk devletini? Asıl sorun da buradan başlıyor.

Yargı bağımsızlığı bireysel inisiyatiflerle değil; bizzat sistemin kendisi tarafından korunmalı …
Yargı bağımsızlığı anayasal bir konu. Bu nedenle de yargıyı bağımsız kılacak mekanizmalar için anayasal düzenlemeler gerektiriyor. Türkiye çok yakın tarihlerde iki tane Anayasa Değişikliği Referandumu yaptı. Herkesin malumu olan 2010 ve 2017 Anayasa Değişikliği Referandumlarından bahsediyorum …
 

Mantıken ileri gitme arzusu olan bir ülkenin yargı bağımsızlığının tesisini sağlayacak düzenlemeler getirmesi gerekirken "Biz ne yaptık?"
Hakimler ve Savcılar Kurulu ile Anayasa Mahkemesinin üyelerinin belirlenmesini tamamen yasama ve yürütmenin tasallutuna bıraktık …
 

Yani yargı tam bağımsız olsun derken yargıyı siyasete ve siyasilere tam bağımlı hale getirdik. Ne yazık ki hala da yargı bağımsızlığını sağlamak için siyasi otoritenin desteğine ihtiyaç var. Aslında yargının bağımsız ve özerk olmadığının en güzel ispatı da bu. Toplum ve yargı bir arada hukukun üstünlüğünü tesis edemiyor ve denetleyemiyor. Yasama ve yürütme birlikte, toplum ve yargı arasına görünmez bir duvar örüyor.
 

Aynı duvar Meclis denetleme yollarının işletilmesinde de karşımıza çıkıyor. En basit soru önergeleri bile yürütme tarafından cevaplanmıyor. Sistemin hesap verilebilirlikten ne kadar kopuk olduğunun ispatı niteliğinde. Kim bilir? Belki de sistem hesap vermemek üzere kurgulanmıştır.
Olmaz ama! Yürütme organı çıkıp "Ben Anayasa'yı tanımıyorum" dese toplum sözleşmesi olan Anayasa'yı koruyacak hiçbir argüman bulunmuyor.
Tabii ki yargıya kendi kendini yönetme şansı dahi tanımayan bu sistemden hem toplumun hem de anayasanın korunmasını beklemek abesle iştigal olur...
İşte burada hukuku üstün kılacak mekanizmalar devreye giriyor. Özetle Yargı hem toplumun hem de pozitif ilkelerin güvencesi olmalı. Bunun önünde de en büyük engel siyasetin yargı üstünde kurduğu tasallut. Sistemin adı ne olursa olsun temelde hukukun üstünlüğü ve çoğulcu demokrasi anlayışı olmadığı müddetçe Türkiye bu kısır döngüden çıkamaz.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları