Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hüsameddin Acar

Hüsameddin Acar

Yazar

Bizim nesil bu nesle borçludur

22-mart-2021,--husameddin-acar--canakkale-1915.jpg

GERİDE bıraktığımız hafta Çanakkale Haftası'ydı. Yani 18 Mart 1915'in 106. Yıl dönümü. Aynı hafta içinde (12 Mart) İstiklal Marşı kabulünün de 100'üncü yılıydı.

Mehmet Akif, şiirleriyle Çanakkale'ye ruh veren, destansı mücadeleyi bayraklaştıran şairlerimizdendir. Fakat Çanakkale Zaferi bir başkadır. Çünkü orada, parçalanmaya, bölüşülmeye ve İç Anadolu Bölgesi'ne mahkûm edilmeye kalkışılan bir imparatorluğun yeniden doğuşu; küllerinden yepyeni ve onurlu bir vatan olmanın destansı mücadelesi vardır.

Çanakkale, kırılma noktasıdır.

Çanakkale, yol ayrımıdır.

Çanakkale gençliğini yaşayamayan bu ülkenin öz evlatlarının destanıdır.

Çanakkale, mübarek elleriyle evlatlarının eline kına yakarak cepheye gönderen cefakâr anaların destanıdır.

Çanakkale, liselerin, üniversitelerin mezun veremediği bir destandır.

Çanakkale, nice aydınların, mimarların, doktorların, mühendislerin, sanatkârların ve esarete mahkûm edilen bir milletin şahlanış destanıdır.

Bir nesil gençliğini yaşayamadan hayata veda etti. Bizim nesil işte bu nesle borçludur.

Bu destanı Türk gençliğinin çok iyi okuması lazımdır.

Herkes elini taşın altına koymuştu

Yaşlısı, genci, ninesi, annesi, sırtında bebesiyle taze gelini ülkenin savunmasında elini taşın altına koymuştu. Spor teşkilatları da bu mücadelenin içindeydi. Bir Osmanlı kulübü olan Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş'ın da cephede birçok şehidi vardır.

Başta bu Üç Büyükler olmak üzere, kulüplerimizin birçoğu o sezon ligde B takımlarıyla mücadele etmişti.

Çünkü söz konusu vatansa, gerisi teferruattı. Herkes, her kurum ve her teşekkül üzerine düşen görevi yaptı. Ve 18 Mart'taki Deniz Zaferi'ne böyle ulaşıldı.

Aç kalındı, susuz kalındı. Urbasız ve ayakkabısız kalındı.

Öyle bir mücadeleydi ki bu, sonunda ölüm vardı ve kahraman askerlerimiz gözlerini bile kırpmadan ölüme atılıyordu.

Öyle şanlı, öyle kahraman bir mücadele sergileniyordu ki, daha sonra İstiklal Marşımızı yazan merhum Mehmet Akif, şöyle anlatıyordu Türk askerini;

"Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor tevhidi,

Bedr'in arslanları ancak bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın!

Herc-ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitap;

Seni ancak ebediyetler eder istiap.

Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber;

Sana kucağını açmış, bekliyor Peygamber…"

Zira düşman bire üç, ya da bire beş değil; bire on beştir. Onun için bu büyük kahramanların sığacağı bir kabir kazılamaz diyordu milli şairimiz.

Ve onun için Peygamberimiz kucağını açıp beklerdi yiğitlerimizi.

O yıllarda çeşitli cephelerde şehit düşmüş olan Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş takımlarının 11'lerinde şimdi yabancıların cirit atması da aslında ayrı bir garabet ya, neyse; konumuz bu değil…

YA ŞU VİCDANSIZ ZİHNİYETE NE DİYECEĞİZ?

Yalnızca Çanakkale Savaşı'nda bile 250 bin insanımızı kara toprağın bağrına verdik. Onlar savaştılar ve canlarını verdiler ki, bizler varız…

Onlar olmasaydı, bu destan yazılmasaydı, şimdi biz de yoktuk…

Fakat bazı eblehler, bazı ne idüğü belirsiz kişilerin saçmalıkları işte bu 250 bin şehidimizin kemiklerini sızlatıyor;

"Keşke Çanakkale Savaşı'nı İngilizler kazansaydı!"

Esasen bunu diyenlerin geçmişini incelemek lazımdır. Acaba bu kuyruk acıları nereden kaynaklanıyor acaba?

Bu nasıl vicdan, bu nasıl bir ahlak?

Bu ülkede yaşayan, bu ülkenin nimetlerinden faydalanan bir insanın bu ülke için menfi olmaya hakkı yoktur!

1 MİLYON ASKER 10 CEPHEDE SAVAŞ VERDİ

Avrupa'nın hasta adam dediği Osmanlı İmparatorluğu, yaklaşık 10 cephede 1 milyon askerle savaşmaktaydı. Birinci Dünya Savaşı başlamış, Almanların da isteğiyle İmparatorluk savaşa dâhil olmuştu. Birçok cephede birden savaş veriliyor, büyük kayıplar yaşanıyordu. Tıpkı Sarıkamış Şehitleri gibi…

Daha bıyıkları terlememiş gençler cephelere koşuyordu.

Ve hiç birinin dönüp dönmeyeceği, dönecekse ne zaman döneceği belli değildi!

Şairler Sultanı Necip Fazıl ise bu yolculuğu şöyle anlatır Sakarya Türküsü adlı şiirinde;

"Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna?

 Giden şanlı akıncı ne gün döner yurduna?"

Gidiyorlardı da, dönmüyorlardı… Oysa geride gözü yaşlı anneler, nineler, dedeler ve yetimler bırakıyordu her biri.

Ve kendilerinden kat be kat üstün olan düşmana karşı savaştılar…

Ve öldüler… Gençliklerini yaşayamadan…

Ama bizlere bağımsız ve hür bir 'Vatan' bıraktılar…

Şimdi her biri o destanın yazıldığı toprakların bağrında sessiz uykuda.

Şair Necmettin Halil Onan şöyle diyordu bu isimsiz kahramanlar için:

"Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın

Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver bu sessiz yığın;

Bir vatan kalbinin attığı yerdir."

Ne diyelim, görmeyenlerin gözü kör olsun. Şehitlerimize, gazilerimize, bu Cumhuriyeti bizlere armağan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına Allah'tan rahmet diliyorum;

Sizler olmasaydınız, bizler de olmazdık. Ve daha bıyıkları terlemeden cephelere koşan 14-15 yaşlarındaki gençler için söylenen o nakaratı, aziz ruhları için bir kez daha dillendirelim:

"Ey on beşli, on beşli, Tokat yolları taşlı.

On beşliler gidiyor; kızların gözü yaşlı…"

Kalın sağlıcakla…

 

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları