Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hüsameddin Acar

Hüsameddin Acar

Yazar

Biri bana açıklasın: Ne oldu bu yiğitlere?

BUGÜN şubat ayının ilk günü. Geride bıraktığımız 24 Ocak'ta emniyetin yüz akı Gaffar Okkan'ı teröre kurban edişimizin 20. yıl dönümüydü. Diyarbakır'da halk ile Devlet'i barıştıran bu yiğit adam hakkında bir yazı kaleme almayı düşünürken, yine onun gibi ölümlerindeki sır perdesi aralanamayan diğer kahramanlara takıldı aklım.

Her biri de bu vatanın sevilen evladıydı. Gaffar Okkan'la birlikte bu yiğitlerin hayatta kalan ailelerine ve çocuklarına borçlu hissettim kendimi.

Vakaları oluş sırasına göre hatırlatayım:

Maliye Bakanı Adnan Kahveci: (2.2.1949-5.2.1993 Yaş: 44)

Turgut Özal hükümetinin Maliye Bakanı'ydı Adnan Kahveci. Görev aldığı tarihten itibaren, vergi kaçıran, gayrimeşru işlerden beslenen kurumların, firmaların ve insanların peşine düşmüştü. Ticaretle uğraşan her bir yeri sıkı bir denetime tabi tutmuştu Kahveci; gecesini gündüzüne katıyor, güçlü ve sağlıklı bir bütçe için yeni reformlar yapmaya çalışıyordu.

Torpil olur gerekçesiyle hiçbir zaman bir yakınını işe almadı. Her zaman liyakate önem verdi; çocuklarının tahsil hayatı için hiçbir kıyağı kabul etmedi, kapısını firmaların burs tekliflerine kapattı.

İşte, ülkemizin ekonomisine büyük katkılar sunacağı yaşta, 44 yaşındaki Maliye Bakanı Adnan Kahveci'nin makam aracı, Bolu dolaylarında -inanması güç ama- ters yola girdi ve kazaya sebebiyet verdi.

Nasıl öldü, ters yolda bir bakan aracının ne işi vardı; bu yola girmesini kimler önerdi? Ve bakanın ölümüne hangi zihniyet sebep oldu... Bu sorular yıllardır cevap bekliyor.

Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis: (1933-17.2.1993 Yaş: 60)

Eşref Bitlis'in ölüm sebebi, kendisini taşıyan helikopterin buzlanma (!) nedeniyle düşmesi olarak haberlere konu oldu. Her nedense bu tarihten önce ya da sonra, semalarımızda buzlanarak yere çakılan bir başka hava aracına rastlamadık.

O yıllarda Amerika'nın Irak'ta birtakım hedefleri vardı. Türkiye sınırının güneyinde Çekiç Güç adında bir güvenlik hattı oluşturmak istiyordu Amerika. Sözde, Saddam'ın zulmünden kaçan halk buralardaki güvenli bölgelerde korunacaktı.

Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis bu düşünceye şiddetle karşı çıkıyor ve bu fikrini her platformda yüksek sesle dile getiriyordu:

"Çekiç Güç, ileride Türkiye'nin zararına olacaktır. Burada kendilerine güvenli bir bölge edinecek olan Celal Talabani birlikleri ve diğer unsurlar, ileride olası bir Kürt devletinin kurulmasının temellerini atacak! Amerika, Irak'ı üçe bölmek istiyor!"

Eşref Bitlis'i taşıyan helikopter, komutanın bu söylemleri dillendirmeye başladığı tarihten kısa bir süre sonra -sözüm ona- buzlanma ile düştü. Eşref Bitlis Paşa ile birlikte Türk Ordusu'nun birkaç kahraman askeri de şehit oldu.

İnanırsanız, sebep buzlanma!

Gaffar Okkan: (24.2.1952-24.1.2001 Yaş: 49)

Diyarbakır Emniyet Müdürü'ydü Gaffar Okkan. Burada göreve başladığı zaman gecesini gündüzüne kattı genç emniyetçi. Katil PKK'nın baskısı altındaydı Diyarbakır'ın kırsal kesimleri. Sık sık terör olaylarına sahne oluyordu. Fakir halk, Devlet ile çocuklarını dağa kaldırmak isteyen azgın PKK arasında sıkışmıştı.

Gaffar Okkan, Devlet ile halkı barıştırdı. Artık "karakol" adıyla anılan yerler, halk için "pembekol" olmaya başlamıştı. Onun zamanında emniyet mensupları ile halk arasında bir güven ortamı tesis oldu. Gaffar Okkan, bir Diyarbakırlı gibi Diyarbakırspor'u tutuyor, bu takımın başarısı için çırpınıyordu. Maçlarını tribünden izliyor, halkla iç içe yaşıyordu. Yine 1990'lı yılların başında biz basın mensuplarını davet etmiş ve bu bölgede yaptıklarını anlatmıştı. Hatta emniyet mensupları ile basın mensupları Diyarbakırspor'un maçı öncesi bir maç yapmıştı aynı statta.

Devlet ile halkın barışma işi PKK ve onun uzantılarının işine gelmemişti. Yine bir ocak gününde zalimce pusu kurdular. Gaffar Okkan ve yakındaki birkaç emniyet mensubunu şehit ettiler.

Recep Yazıcıoğlu: (2.6.1948-8.9.2002 Yaş: 55)

Gönüllerin Süper Valisi Recep Yazıcıoğlu'nun başarılarını bilmeyen yoktur. O işin icraat kısmındaydı her zaman. Resmî yazışmaları, bürokratik aşamaları çıkarmıştı aradan. Görev yaptığı her yerde kıskanılacak işler başarıyordu.

Kâh sporcularla azgın Çoruh Nehri'nde rafting yapıyor, kâh gençlerle kilometrelerce yürüyor, kâh icraatlarıyla susuz bölge, yolsuz köy bırakmıyordu.

Kısa sürede çok sevildi Recep Yazıcıoğlu, ülkede sağdan ve soldan herkesin takdirini kazanmıştı. Her bir şehir, "Bizim valimiz ol" diye istekte bulunuyor, siyasi partiler ise kendi saflarına çekmek için çaba gösteriyordu.

Süper Vali, partilerden gelen istekleri de reddediyor, "Benim siyasetle, politikayla bir işim yok. Benim işim güzel ülkemin güzel insanları ile" diyordu.

Recep Yazıcıoğlu gibi bir aydın valinin aracının, kara yolunda nasıl ters yola girdiğini kimse bilemedi. Geçirdiği trafik kazası sonrası kaybettik Süper Vali'mizi.

Muhsin Yazıcıoğlu: (31.12.1954-25.3.2009 Yaş: 55)

Türkiye Büyük Birlik Partisi'nin sevilen genel başkanıydı. Kökeni MHP'ye dayanıyordu. Bu partide uzun üzere Ülkü Ocakları Başkanlığı görevini de üstlenmişti.

12 Eylül 1980 Darbesi'nde birçok siyasi ile birlikte hapse atıldı. Büyük işkencelere maruz kaldı. Bu ağır işkenceleri samimi inancı ve bu inancın verdiği motivasyonla aşmayı başardı.

Daha sonra MHP'den ayrılıp bu partiyi kurmuştu. Türk milliyetçilik tarihinde her zaman bir sözü bir ağırlığı vardı. Söylemlerinde samimiydi. Çok şey biliyordu, kendisine altın tepside sunulan vaatleri, ülke menfaatleri için elinin tersiyle itiyordu her defasında.

Sonra bir karakışta, çok zorlu hava şartlarında, çıkılmaması gereken bir helikopterle aşmak istedi engin dağları Muhsin Yazıcıoğlu. 2009'un karakışında, şiirlerinde bile tasvir ettiği o karlı dağın sırtında Keş Dağları'nda düşüverdi onu taşıyan helikopter.

Uzun süre yardım gitmediği gibi, yanlış yerlerde arama kodu verildi. Sonra bulunduğu helikopterin takometresinin söküldüğü o 20 saniyelik görüntü çıktı ortaya. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "O takometreyi keçiler sökmedi ya!" diye konuştu.

Her nedense tam da kaza saatinde bozulan radar sistemi. Bulmak için hareketlenen köylülere de yasaklandı bu bölge.

Belki de telefonla bağlantı kurulan İHA muhabiri İsmail Güneş gibi o da yaşıyordu. Ve belki de diğer arkadaşları... Nasıl oldu, ne oldu, neden zamanında ulaşılamadı, böylesine berbat bir havada illa da helikopterle uçulması elzem miydi?

Bu sorular da cevap bekliyor. Biri bana açıklasın: Ne oldu bu yiğitlere

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları