Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Bir Filistinli´nin yazdığı mektup

İsrail acımasızca çoluk - çocuk demeden Filistinlilerin üzerine bomba yağdırıyor. Bir insan, bir Türk ve de bir Osmanlı torunu olarak üzülmemek, kızmamak mümkün değil. Ancak bunda İsrailin olduğu kadar, Filistinlilerin de günahı yok değil.

Osmanlı İmparatorluğu'nun "kavmi necip" diyerek, güven içinde yaşamalarını sağladığı Arapların, Birinci Dünya Savaşı sırasında Hristiyan dünyasının başını çektiği İngilizlerle anlaşarak, Türk askerini nasıl arkadan vurdukları bilinir. Hatta "Türk askerleri; altınları yutarak bizden saklıyor" diyerek, nasıl karınlarını yardıkları da malum.

Kardeş darbesi yiyerek bozulup dağılan Türk Ordusu'ndan bir Yüzbaşı, Filistinli çetecilerin eline düşer. Sırtındaki üniformadan tutun da elinde - avucunda ne varsa Filistinliler alır. Yüzbaşı'nın boynunda bir de dürbünü vardır. Arap çetecileri; dürbünü bir süre incelerler; "Beş para etmez" diyerek Yüzbaşı'ya geri verirler. Ancak Yüzbaşı bunu kabul etmez. Ve şunları söyler:

"Uzağı görmeye yarıyan bu alet sizde kalsın!.. Onu iyi saklayın. Gelecekte birgün Türk askerinin çarığını bile bununla arayacaksınız!.."

O anda Filistinli çeteciler, Yüzbaşı'nın ne demek istediğini anlamazlar. Ancak çok geçmeden Türk askerinin karnında aradıkları çil çil altınlar, Yahudiler tarafından ellerine sayılacak, Türk askerinin kanının döküldüğü o topraklar da Yahudi yerleşimcilere yok pahasına satılacaktı. Ondan sonra ne olduğunu gelin bir mektupla sizler aktarayım:

"Merhaba‚ ben bir Filistinliyim. Arap'ım. Bugüne kadar Türk milleti olarak bize çok yardım ettiniz,

ama artık etmeyin... Bunun nedenine gelince; çünkü biz bu yardımlarınızı haketmiyoruz. Evet‚ evet haketmiyoruz.

1837 yılında buraları henüz Osmanlı toprağı iken Filistin bölgesinde sadece 9 bin yahudi yaşıyordu.

Onlar da bizim gibi Osmanlı vatandaşıydı. 1860 yılında Rusya ve Avrupa´daki gelişmeler nedeniyle topraklarımıza Yahudi göçü başladı. Böylece ilk yahudi yerleşimi kurulmuş oldu. Gelen yahudilerin hepsi parayla‚ altınla geliyorlardı. Bu da bizim çok hoşumuza gidiyordu.

1882 yılına geldiğimizde Filistin´de ikinci yahudi yerleşimi kuruldu. 50 sene önce sadece 9 bin olan Yahudi nüfusu 1882´de 50 bini bulmuştu. O zaman sultanımız olan Abdülhamid Han‚ bu Yahudilere toprak satışını yasaklamasına rağmen‚ bizler Yahudiler'le alavere dalavere çevirdik ve onlara toprak satmaya başladık.

Evet‚ Yahudilere toprak satışımız yasaktı. Ancak Avusturya‚ Alman‚ İngiliz ve Rus vatandaşlarına toprak satmamız yasak değildi. Biz de bu boşluktan istifade ederek el altından Yahudilere toprak sattık. Çünkü toprak alan Yahudiler Avusturya - Macaristan‚ Alman‚ İngiliz ve Rus vatandaşlarıydı aynı zamanda.

Toprak satmak için adeta sıraya girmiştik. Çünkü Yahudiler beş para etmez topraklarımız için 3-4 misli fazla bedel ödüyorlardı. Birden hiç görmediğimiz kadar paralar gördük. Sonra Yahudiler bizlere bu paraları nasıl harcamamız gerektiğini öğretti. Filistin´in her kentinde açılan bar‚ pavyon‚ gazino gibi ortamlarda‚ içkili mekanlarda bu paraları bir güzel yedik. O zamanlar efsane günlerdi gerçekten. Yahudilere toprak satarak aldığımız paraları‚ Yahudilere ait eğlence merkezlerinde‚ Yahudi dilberler ile bir güzel yedik. Tabii bu arada yahudi nüfusu sürekli artıyordu.

Yafa limanı açıklarına demirleyen bir Fransız gemisinin limana girmesine Türkler izin vermiyordu.

Yahudiler de bize para teklif ettiler. Güya ticaret yapacaktık Yahudilerle. Mavnalarımızla açıldık ve bu gemiden tam 450 sandık taşıdık 2 gece içinde. Türkler Müslüman kardeşlerinin mavnalarını aramıyordu. Sonradan öğrendik ki ticaret diye girdiğimiz bu işte, bizim taşıdığımız sandıklar silah doluymuş. 'Silah olsa ne yazar?' Çok güzel para kazanmıştık bu işten. Önemli olan da buydu bizim için. Sonra Osmanlı Sultanı, bizim yediğimiz herzeleri anladı. İşi iyice iyice sıkı tutmaya başladı. Kontroller daha sıklaşdırıldı. Yahudi dostlarımıza artık bir metrekare bile toprak satamıyorduk. Bunun üzerine biz de toprak satabilmek için yahudi para babalarını‚ Filistin´in yerel idarecileri ile tanıştırdık. Neticede onlar Türk değildi‚ bizdendi‚ yani Araptı. İmparatorluğun Filistin´deki bu Arap yöneticileri sayesinde, Yahudileri Osmanlı vatandaşlığına geçirterek toprak satmaya devam ettik.

Böylece yine parayı buluyorduk. Ancak, Osmanlı yine durumu anladı. Birtakım tedbirler alarak, yine işimize taş koydu. Hem Osmanlı neden bu kadar toprak satmamıza karışıyordu ki? Toprak bizim, bunu satarız‚ satmayız‚ Osmanlıya ne?

Derken Birinci Büyük Savaş başladı. Bu topraklara ingilizler geldi o zaman. Bizim için İngiliz demek; medeniyet ve özgürlük demekti. Onlar da bize bol bol altın verdi‚ para verdi. Bu da yetmedi İngiliz'in teşvikiyle Filistin cephesindeki Türk askerlerini soyduk, vurduk. Bu işten de ve büyük paralar kazandık.

Ha bu arada bir ingiliz albay vardı‚ adı Charles Wembley. "Türk askerlerinin karnı altın dolu‚ gidin onları alın" derdi bize. Biz de Filistin´de yakaladığımız her Türk'ün karnını deştik‚ ama altın falan bulamadık, yoktu. Olsun varsın‚ İngiliz zaten her Türk askeri için para ödüyordu ya. Sonra Osmanlı cephede yenildi. Kanal Harekatı'nda Türk askerine gelen bütün yardımları yağmaladık. Tam 14 bin Türk askeri öldürüldü orada. Sonra tabi Filistin´den de çekildiler.

Bir gün büyük ingiliz komutan geldi. Adı Edmund Allenby´di. Biz onu çok sevdik hatta ismi de uygun olduğu için ona 'el-nebi' lekebını verdik. Sonra bizim İngiliz el Nebi´ye taa Şam´a kadar eşlik ettik. Hatta el nebi Şam´daki Selahaddin Eyyubi´nin sandukasına çizmeleri ile basmadan önce çizmelerini parlatan kişi Filistinli bir Araptı.

Birinci Büyük Savaş bittikten sonra artık Osmanlı tehlikesi ortadan kalktığı için Yahudi kardeşlerimize istediğimiz kadar toprak satabiliyorduk. Efsane günler geri gelmişti. Bu arada Yahudiler kale gibi köyler inşa ettiler‚ her köyün kendi silahlı korucuları vardı. Bize de artık dostane davranmıyorlardı. Bizlerle Yahudiler arasında çıkan anlaşmazlıklarda‚ İngilizler hep Yahudileri haklı buluyordu. Biraz adaletsizlik vardı‚ Osmanlı daha adildi sanki. Neyse‚ biz halimizden memnunduk.

tabi ki Yahudi kardeşlerimiz sayesinde çalışmadan bol paralı günler geçiriyorduk. birkaç münferit olayın ne önemi vardı ki?

Bu arada İkinci Büyük Savaş başladı. Duyduk ki Avrupa´da Yahudilere zulüm ediliyormuş. Onların buraya gelmesi için bağış topladık aramızda. Daha çok Yahudi geldi‚ biz de daha çok toprak sattık.

Bu büyük savaş da sona erdi tabi. Bu arada ingilizler Filistin´den ayrılmaya karar verdi‚ ayrılırken de Filistin´i bize bırakacaklarını sanıyorduk.

ama onlar iki ayrı devlet kurulması için birleşmiş milletlere gitti. Tam o sırada yahudi kardeşlerimiz bize saldırdı. Sonra İngiltere Filistin´den ayrıldığını ilan etti ve burada İsrail devleti kuruldu. Ne olduğunu anlamamıştık bile. Daha sonra Yahudilere her 'Kahrolsun İsrail' diyerek saldırdığımızda topraklarımız biraz daha küçüldü. Topraklarımızı bu sefer parayla değil‚ tankla‚ topla alıyorlardı.

Biz ise hiçbir şey yapamıyorduk.

Aradan yıllar geçti‚ artık biz dünyanın gözünde birer terörist olmuştuk. Eh madem teröristtik‚ 'terörist gibi davranalım' dedik. O yıllarda Türkiye´de de PKK terör örgütü faaliyetlerine başlamıştı. Onların ilk eğitimlerini bizim kamplarımızda verdik. Siz Türkler ise İsrail´e karşı hâlâ bizi destekliyor‚ bize acıyordunuz. Sonra Ermeniler bize yardım etti‚ biz Ermeni soykırımını tanıdık. Siz, bize yine oluk oluk yardıma devam ettiniz. İşte böyle böyle bugünlere geldik. Size şu kadarını söyleyeyim: Biz buna layık değiliz."

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları