Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Bildi mi bunu erbabı bilir!...

Mustafa Kemal Atatürk, bozkırın ortasında bir kasaba olan Ankara'dan, modern bir kent  yaratma uğraşı veriyordu. Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara'da doğru-dürüst yemek yenecek bir lokanta yoktu. Daha sonra Ankara'da siyaset, eğlence ve yaşamın kesiştiği üç yer; Ankara Palas Oteli, Karpiç ve Süreyya ortaya çıkacaktı. Bunlardan Karpiç Lokantası'nın ayrı bir yeri vardı. 

Karpiç Lokantası, Ankara'nın Altındağ İlçesine bağlı Ulus semtinde 1928 yılında şehrin ilk modern lokantası olarak hizmete girecek, lokanta, Ankara'nın sosyal yaşamında çok etkili olacaktı.

Lokanta; Ulus'ta Rus Büyükelçiliği'nin yanında bugünkü Sümerbank binasının yerindeki iki katlı Taşhan'ın birinci katında açıldı. Sahibi George Karpovitch 1917 Bolşevik Devrimi'nden sonra İstanbul'a iltica eden Beyaz Ruslardandı. "Karpiç" adını kendisine lokantanın müdavimi Mustafa Kemal Atatürk'ün verdiği söylenir. Saçlarını usturayla dazlak gibi keser, sürekli pırıl pırıl beyaz bir gömlek giyerdi. Lokantanın arkasındaki küçük bahçesi ve burada kurulmuş orkestrası ile Ankara'nın ilk çağdaş lokantası ve müzikli kulübüydü. Karpiç'e sadece cumhuriyet bürokrasisinin önemli isimleri gitmezdi. Lokantanın diğer müdavimleri arasında siyasetçiler, edebiyatçılar, sanatçılar ve yabancı ülkelerin temsilcileri de yer alırdı. Bu lokantada; Macar asıllı Amerikalı oyuncu ve televizyon yıldızı Zsa Zsa Gabor'la, Mustafa Kemal tanışmış ardından bir süre aşk yaşamışlardı.

Sıcak bir Ağustos ayında, öğle vakti Atatürk, Karpiç Lokantası'nda yine cam kenarındaki masasına oturmuş, gelip - geçenleri seyrediyor, günlük siyasetle yüklenen kafasını dinliyordu. Birden yolun karşı tarafındaki bir hareketlilik dikkatini çekti. Sıcaktan serinlemek isteyenler, bir şerbetçinin etrafında birikmişlerdi.

Şerbetçi, yoldan gelip geçenlere; "Buz gibi buuuz!... Erbabı bilir, buuuz!..." diye sesleniyordu.

Şerbetçi bir taraftan bağırarak müşteri toplarken, diğer taraftan da; sırtındaki, meşinle kaplı bakır ibriğinden beline bağlı duran 4-5 gözlü bardaklıktan çıkardığı tahta bardağı, elindeki ibrikten döktüğü suyla, şöyle bir çalkaladıktan sonra, belini öne doğru eğiyor şerbetle dolan bardağı müşterisine uzatıyordu.

Göğsündeki namı olan yazıyı, bu kere yüksek sesle uyumlu ve sattığı soğuk şurubunu da metheder bir üslupla bağırıyor; "Buz gibi, buz!... Erbabı biliiir…… erbabı biliiir…" diye yükleniyordu.

Şerbetçinin bu doğal hali Mustafa Kemal'in bir hayli hoşuna gitmişti. Hemen Şerbetçi'nin yanına getirilmesini istedi.

Biraz sonra ibriği sırtında, kan -  ter içerisindeki Şerbetçi, apar - topar Mustafa Kemal Paşa'nın karşısına getirilir. Bir anda karşısında büyük kurtarıcıyı gören Şerbetçi; biraz endişeli ve şaşkındır.

Atatürk; Şerbetçi'nin şaşkın bakışları arasında seslenir: "Bana bir bardak şurup verir misin Erbabı Bilir?" Şerbetçi, ulu önderin karşısında hâlâ şaşkınlığını atamaz. Atatürk tekrarlar; "Bana bir bardak şurup verir misin?"

Şerbetçi; ikinci soruda anca kendine gelir. Soğutup, doldurduğu şurup bardağını uzatır. Büyük komutan, kendisine ikram edilen şurubu adeta bir dikişte bitirir. Ardından da Şerbetçi'ye sırtındaki ibriği yere bırakıp, karşısına oturmasını işaret eder.

Erbabı Bilir Şerbetçi, bir an kendisini rüyada sanır, önce kaba etine bir çimdik atar, sonra hayal olmadığını anlayıp Ata'nın karşısına oturur.

Mustafa Kemal Atatürk; garsonlara, onun için de masaya bir servis açmalarını ister.

Önce karşılıklı hatır sorulur. Sonra Atatürk o emsalsiz zekasıyla, "Halkın, yeni ilan edilen cumhuriyet rejiminden memnun olup olmadığını" sorar. Şerbetçi'den, "Türk Milleti'nin büyük çoğunluğu memnundur paşam" cevabını alınca gülümser ve "Peki; sence Cumhuriyet nedir" diye bir soru daha sorar Erbabı Bilir Şerbetçi'ye. Ne bilsin "Cumhuriyet" denilen şeyi okuma yazma bilmeyen Şerbetçi. Ama kendisini masasına davet eden Mustafa Kemal Paşa'ya da mahcup  olmayı hiç istemez.

Adeta bir anda değişim geçirir. Yerinde şöyle bir doğrulur. Sonra da tane tane verir cevabını: "Cumhuriyet... Benim gibi bir garibanın; Türk Ulusu'nun kurtarıcısı olan Ata'sının masasında oturabilmesi, kısaca adam yerine konulmasıdır" der.

Bunun üzerine Mustafa Kemal Atatürk, karşısında duran Yaver'ine döner; o mavi gözleri çakmak çakmak bir şekilde şöyle der: "Maya tutmuş, maya tutmuş…" Bir çocuk gibi sevinci gözlerinden okunmaktadır.

Bu arada şerbetçi izin ister. Atatürk yerinden kalkar ve gitmeye hazırlanan şerbetçinin ibriğini sırtına almasına yardım eder. Adam önce izin vermek istemez. Fakat şerbetçi için bu; hayatının en önemli ve güzel hatırasıdır.

Ömrü boyunca her sohbette dostlarına,"Atatürk ibriğimi sırtıma almama yardım etti" diyecektir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları