Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İzzet Doğan

İzzet Doğan

Yazar

Ayasofya hakkındaki kararın yargısal denetimi

İdare tarafından; Danıştay 10. Dairesinin kararının ivedilikle yerine getirilmesine karar verildi Aslında gönül ister ki hukuk devleti olmanın gereği olarak idare tüm yargı kararlarına ivedilikle uysun ve gereğini yapsın. Ama her yargı kararında aynı duyarlığın gösterilmediği hatta yargı kararlarının zaman zaman yerine getirilmediği biliniyor.

Bu yazının esas amacı bu karar dolayısıyla "kanun yollarını" irdelemektir.

Kısaca kanun yolları bir yargı kararına karşı üst yargı makamlarına başvurmak olarak tanımlana bilinir. Danıştay'ın ilk derece mahkemesi olarak gördüğü davalara karşıda kanun yolları açık olup, üst yargı organı idari dava kuruludur.

Danıştay'ın ilk derece mahkemesi olarak verdiği kararlara karşı davanın taraflarının temyiz yoluna başvurma hakları vardır. Danıştay C. Savcısının ise yoktur. Danıştay 10. Dairesi de kararında: "Bu kararın tebliğ tarihini izleyen otuz gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 02/07/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi" demiştir.

Bu davanın davacısı Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine ilişkin 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali ile camiye dönüştürülmesi istemli bir dava açtığından ve davayı kazandığından Danıştay 10. Dairesi'nin kararını esas yönünden temyiz etmekte yararı yoktur ve temyiz etmesi beklenemez.

Ama kararda davalı olarak gösterilen Cumhurbaşkanlığı (Başbakanlık) için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Çünkü gerek adli yargı ve gerekse idari yargıda kural davayı kaybedenin kanun yollarına ve bu anlamda temyiz yoluna başvurmasıdır.

Bu davanın davalısı olan Cumhurbaşkanlığı (Başbakanlık) makamı savunmasında davanın reddini istemiş ve davayı kaybetmiştir. Davanın reddini isteyen idarenin davayı kaybetmesi halinde kanun yollarına başvurmamasının başka bir örneği ya yoktur ya da istisnadır diye düşünüyorum.

Davalı (Kapatılan) Başbakanlık tarafından vekili aracılığıyla yapılan savunmada:

1934 yılında yürürlüğe konulan Bakanlar Kurulu Kararına karşı yıllar sonra dava açılamayacağı, davanın süresinde olmadığı...

Davacının Başbakanlığa ve diğer kurumlara Ayasofya ile ilgili olarak zaman zaman başvurularda bulunduğu, davaya esas başvuru içeriğinin bir öncekinden farksız olduğu...

Dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı'nın iptali hususunda muhtelif davalar açıldığı, yine aynı işleme karşı davacı tarafından daha önce açılan davanın reddedildiği ve bu kararın kesinleştiği...İşlem hakkında kesin hüküm bulunduğu...

Ayasofya Camii'nin 1470 tarihli Mehmed Han-ı Sanî Bin Murad Han-ı Sanî Vakfı vakfiyesinden olup tapunun 57 pafta, 57 ada, 7 parselinde "türbe, akaret, muvakkithane ve medreseyi müştemil Ayasofya'yı Kebir Camii Şerifi" olarak kayıtlı olduğu...Söz konusu Vakfın tüzel kişiliğe sahip bir mazbut vakıf olduğu ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce temsil ve idare edildiği...

Devlet idaresinin en yüksek karar organı olan Bakanlar Kurulu'nun idare alanında genel karar organı olduğu...

Anayasa ve kanunlarla kendisine ayrıca ve açıkça yetki verilmemiş olsa bile, idare alanında "kanuna dayanmak" ve "Anayasaya ve kanunlara aykırı olmamak" şartıyla istediği her işlemi yapmak konusunda yetkili olduğu...

Ayasofya'nın tahsis ve kullanım şeklinin değiştirilmesinin yürütmenin takdirinde olduğu, ulusal ve uluslararası koşullar ile iç hukukumuz çerçevesinde Bakanlar Kurulu'nca bu konuda her zaman karar alınabileceği...Bakanlar Kurulu Kararında yer alan imzaların sahte olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığı

Öne sürülerek, davanın reddi gerektiği belirtilmektedir. Davanın duruşmasında ise Cumhurbaşkanlığı Hukuk müşaviri, "Mahkemenin takdirine sunuyoruz" ... demekle yetinmiş yani savunmamızı geri alıyoruz veya davayı kabul ediyoruz dememiştir.

DANIŞTAY SAVCISI VE KANUN YOLLARI

Danıştay'ın ilk derece mahkemesi olarak görev yaptığı davalarda C. Savcıları'nın da durumunu incelemek gerekir. Bu dava da Danıştay Savcısı, görüşünde gerek usul ve gerekse esas bakımından davanın reddini istediği gibi duruşmada da: "Ayasofya hakkındaki karar geçmişte Bakanlar Kurulu'nca alınmıştır. Eski mevzuata göre işlem tesis edilmiştir. O tarih itibarıyla işlem hukuka uygundur. Ayasofya'yı açmak Cumhurbaşkanlığı'nın takdirindedir, bu nedenle davanın reddi gerekir" demiş ve ayrıca Atatürk'ün aynı imzasının farklı yerlerde de kullanıldığını açıklamıştır.

Adli yargıda C. Savcıları'nın kendi görüşlerine aykırı her kararı temyiz etmesi genel olarak kabul edilen bir ilkedir. Hatta kendi görüşlerine aykırı çıkan kararları temyiz etmemeleri müfettiş tarafından eleştiri olarak kişisel değerlendirilmelerinde gösterilir.

Danıştay Kanunu'nun 61'inci maddesinde "Savcılar, ilgili yerlerden Danıştay Başkanlığı aracılığı ile her türlü bilgileri isteyebilecekleri gibi işlem dosyalarını da getirtebilirler"  kuralı yer almaktadır. Yani bu kurala göre Danıştay Savcısı'na davanın yargı aşamasında verilecek kararı etkileyecek önemli yetkiler verilmiştir.

Bu yetkilerle donanan savcının kendi görüşüne aykırı olarak verilen karara karşı kanun yoluna başvuramamasını büyük bir eksiklik sayabiliriz. Adli yargıda bu yetki sonuna kadar hem yerel mahkemelerde ve hem de Yargıtay'da C. Savcıları'na en geniş şekilde verilmiştir. 

Mantık olarak da duruşmaya kabul ettiğin, görüşüne yer verdiğin, davanın aydınlanması için her türlü bilgilerin toplanmasını istemeye yetkili bir makama görüşüne aykırı çıkan karara karşı itiraz hakkını tanımamak dolayısıyla yargısal denetimi eksik bırakmak doğrumu dur, değil midir bu konu bir kez daha tartışılmalıdır.

Unutulmamalı ki bu Ayasofya davasında emsal olarak gösterilen Kariye kararı için Danıştay 10. Dairesi 1945 yılında Kariye'nin müze yapılması hakkındaki Bakanlar Kurulu kararının iptali için açılan davayı reddetmişti. Bu karar için Davacı Vakıf yönetiminin itirazını inceleyen Danıştay İdari Dava Daireleri de itirazı kabul etmemiş ve 10. Daire'nin kararını doğru bulup onanmasına karar vermişti. Davacı vakıf yönetimi son kez karar düzeltme yoluna başvurduğunda ise İdari Dava Daireleri Kurulu kendi verdiği kararından 5'e karşı 6 oyla vazgeçerek 10. Daire'nin kararını bozmuştu. Yani kanun yolları sonuna kadar kullanılarak yargısal denetim sağlanmıştı. Ancak Ayasofya hakkındaki kararda kanun yollarının kullanılmayacağı ihtimali büyük olduğundan yargısal denetim eksik kalacaktır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları