Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Atsız’ı “dinsiz” diye tanıtanlar yanıltıyor

Nihal Atsız, yaşadığı dönemde yükselişe geçmiş olan Türk milliyetçiliğinin etkisi altına girmiş ve bu fikir akımının sıkı bir savunucusu olmuştu. Atsız da, kendisini Türkçü ve milliyetçi olarak tanımlardı. Türkiye'de 1960'lı ve 1970'li yıllarda çokça destekçi bulmuş olan sosyalizm akımına ve siyasi İslamcılığa şiddetle karşı çıktı. Kalemiyle bu akımların karşısında durdu. Yaşamı boyunca Marksist kesimler tarafından kendisine pek çok kez "faşist", "Hitlerci" suçlamalarında bulunuldu. Fakat Atsız kendisinin bir faşist olmadığını, yalnızca bir Türkçü-Turancı olduğunu sürekli yineledi.

"Hakkımda türlü türlü sözler söyleyen insanlara ve hakiki fikrimi soranlara şunu söylemek isterim ki ben ne faşisttim, ne Demokratım (Demokrat Partili). Ben, yabancı kaynaklı hiçbir fikri benimsemeye tenezzül etmeyecek kadar millî şuur ve gurura malik bir Türk'üm. Siyasi, içtimai mezhebim Türkçülüktür" diye yazdı.

Gençliğine ait bir fotoğrafındaki saçlarını tarayış biçiminden dolayı Adolf Hitler'e özendiği iddiasında bulunan kimselere yanıt olarak şunları kaleme aldı:

"...Hamit Şevket bunları biliyor mu? Bilmiyorsa benim Hitlerizme tabi bir adam olduğuma nereden hükmeder? Saçlarım benzermiş... Bu ahmakça iddia yıllardan beri birçok budalalar tarafından aleyhimde delil gibi kullanıldı. Hatta evimde Hitler'in resminin asılı olduğu bile söylendi. Ben, dışarıdan gelmiş hiçbir fikri kabul etmeğe tenezzül etmeyecek kadar millî gurur ve şuura sahip olduğumu, içtimai mezhebimin Türkçülük olduğunu vaktiyle yazarak ilan ettim. Daha ne yapabilirim? Saçım Hitler’inkine benziyormuş diye beni Hitlerci sanacak kadar budalalık gösteren binlerce, belki on binlerce zavallıya ayrı ayrı mektup yazamam ya... Hamit Şevket asla unutmasın ki bu vatana bağlılıkta kendisini benimle bir tutamaz. Çünkü ondan fazla olarak ben bu toprağa ecdadımın kanı ve hatırasıyla bağlıyım."

Atsız, parti fanatizmine de karşı çıktı. Ona göre, bir ülkü sahibi olmayan siyasi partiler Türkçülüğe hizmet etmeyeceklerdir çünkü siyasi partilerin varlığı kalıcı değildir. Fanatiği olunabilecek şey, fikirlerdir; partiler değildir. Bunu “Türkçülük ve Siyaset” adlı makalesinde açıklamıştır.

Türkçülüğün öncülerinden olan Nihal Atsız, Turancı çevreler tarafından aynı zamanda güçlü bir Türkolog olarak da kabul edilir. Bu çevrelere göre Türk dilini, tarihini ve edebiyatını gayet iyi bilen Atsız, özellikle Türk tarihinin Göktürkler bölümünde uzmanlaşmıştı. Çok sevdiği bu devreyi Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor adlı iki eseriyle ölümsüzleştirdi. Deli Kurt adlı romanı Osmanlı tarihinin ilk devrelerinin romanlaştırılmış halidir. Ruh Adam'daki Selim Pusat'ın şahsiyetinde Atsız'ı görmemiz olasıdır. Yayınlanmamış eserlerinin içerisinde II. Mahmut'tan Günümüze Kadar Osmanlı Hanedanı Tarihi adlı bir eseri de vardır. Nihal Atsız'ın şiirleri Yolların Sonu adı ile kitap halinde basıldı. Ayrıca İki Onbaşı, Dönüş, Erkek Kız, Şehitlerin Duası ve Her Çağın Masalı: Boz Oğlanla Sarı Yılan gibi öyküleri de bulunur.

Sizlere Nihal Atsız'ı bu kadar anlatmamın bir nedeni vardı. Atsız'ı; "dinsiz", "Şamanist" olarak gören ve onu bu şekilde tanıtan çevreler bulunmaktadır. Halbuki Atsız'ın manevi inancı vardır. Ancak bu yanını pek göstermek istemez. Atsız'ın, tefekkür adamı Ahmet Arvasi ile birlikte cuma namazına gittiğini duymuştum. Ancak bunu belgele deseler, belgeleyemem. Fakat bunun yerine rahmetli Altan Deliorman'ın yazdıkları Atsız'ın manevi dünyasını, bizlere anlatması açısından değerlidir. Gelin buna bir göz atalım:

1952 yılında Hüseyin Nihal Atsız önderliğinde eşi Bedriye Atsız, kardeşi Necdet Sançar, onun eşi Reşide Sançar, Fahrettin Kırzıoğlu ve İsmail Hâmi Danişmend; Fatih Sultan Mehmet Han'ın türbesi önünde buluştular. Onlara Altan Deliorman ve Erk Yurtsever de katıldı. O yıllarda ecdadın kabirleri harabe halindeydi. Fatih Sultan Mehmet Han'ın türbesi de diğerlerinden farksız değildi. Hüseyin Nihal Atsız ve arkadaşları bir sonraki yıl 1953 yılında İstanbul'un fethinin 500. yıl dönümü sebebi ile Fatih Sultan Mehmet Han'ın türbesini temizleyip bakım ve onarımını gerçekleştirdiler.

Altan Deliorman hatıralarında türbenin halini şöyle aktarır; "Hep birlikte içeri girdik. Önce burnumuza bir küf ve pas kokusu çarptı. Loşluğa ve bu kokuya bir süre sonra alıştık. (...) Yılların tozu, pası birikmişti. Sildikçe çıkıyor, bir türlü temizlenmek bilmiyordu.

Sanduka örtüsü yırtılmış, kirlenmiş, solmuştu. Sanduka etrafındaki demir parmaklıklar eskimiş, dökülmüş paslanmıştı."

Altan Deliorman yine hatıralarında demir parmaklıkları Hüseyin Nihal Atsız'ın tamir ettirdiğini aktarır. Atsız hocaya Fatih Sultan Mehmet Han ile ilgili soru sorulduğunda Atsız; "Onun hakkında ben ne yazayım? Kendisini tarihe yazmış zaten" diyerek ecdada saygısı ve övgüsü ile manevi değerlere verdiği kıymeti dile getirmiştir.

Sanırım yukarıdaki satırlar, Atsız’ı “dinsiz” diye tanımlayanlara iyi bir cevaptır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları