Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Atlar ne zaman evcilleştirildi?

Başlıktaki bu sorunun cevabını bilim insanları yüzyıllardır araştırıp duruyor. Araştırmalarda kullanılan yeni teknikler, atların evcilleştirilmesinin daha net şekilde anlaşılmasına önemli katkı sağlıyor. Bu yüzden bir grup batılı bilim adamları; Batı Moğolistan'daki antik yerleşim alanında evcil atların erken tarihinin ipuçlarını arıyor.

Kentselleşmeye son hızla giden dünyada, az sayıda insan hâlâ spor veya gündelik amaçların ötesinde at sürüyor, yeşil ovalarda at sürmenin hayaliyle yaşıyor. Geçmişte de, at sırtında, yaşayan insanlar; mallarını ve makineleşme öncesindeki dönemin güç yapılarını ve sosyal sistemlerini şekillendirerek çok uzak mesafelere taşımasını bildi.

İpek Yolu'nun ticari rotalarından, büyük Hun İmparatorluğu'na ve Büyük Amerikan Ovaları'ndaki binici topluluklara kadar, atlar antik dünyanın adeta makineleriydi. Tarih öncesi çağlardaki at evcilleştirmenin kökeninin izlerini Moğolistanda sürmek isteyen arkeologlar, bunun olağanüstü zor bir iş olduğunu anlamakta gecikmediler. Atlar ve sürücüleri; ücra, kuru ya da soğuk çimenlik ve bozkır alanlarındaki geniş alanlarda yaşamaya meyilliydiler. Çoğunlukla hareket halindeydiler. Bu yüzden de arkeolojik kayıtlara sadece geçici izler bıraktılar. Bozkırda, geniş otlaklı ovalarda ve buz tutmuş platolarda, tarihsel izler çoğunlukla belirsiz ya da zamanla siliniyordu. Arkeolojik alanlar yetersiz incelenmiş, zaman zaman da çarpıtılmış araştırmalar çok çeşitli dillerde dağınık şekilde yayımlandı.

Aslında bu konuda çok daha büyük bir zorluk vardı: Bu da 'Evcil bir hayvanın, yabanisinden nasıl ayrılacağı' konusuydu. Bilim insanları, 'Evcilleştirme' sorusunun cevabını alabilmek için; çoğu zaman atılan ve yakılan binlerce yıllık kemik yığınlarından izlerini sürmeye çalıştılar.

Arkeozoolog William Taylor'a göre; 'gem aşındırması' olarak bilinen metal bir ağızlığın neden olduğu ikinci azı dişleri önünde hasar olan at dişleri, evcilleştirmenin zamanının izlerini taşıyordu.

Avrasya'daki arkeolojik alanlardaki at kemiklerini analiz eden 21. yüzyıl akademisyenleri, at kemiklerinin boyut ve şeklindeki değişikliklerin insan kontrolünün etkilerini yansıtıp yansıtamayacağını tartıştılar. Evcil bir sürünün yönetiminin, arkeolojik kayıtlarda atların yaşlarında ve cinsiyetlerinde tanımlanabilir kalıplar bırakıp bırakmayacağını tartıştılar.

Arkeolojik kayıtlarda atların evcilleştirilmesinin nasıl tanımlanacağı konusunda uzlaşılan kriterler olmadan, şaşırtıcı bir dizi farklı fikir ortaya çıktı.

Otlak ekosistemleri ve yabani atları ile dünyanın hemen hemen her köşesinde, çeşitli araştırmacılar evcilleştirmenin Anadolu, Orta Asya, İberya ve Kuzey Amerika'da başladığının varsayımında bulundular. Daha başka modeller ise atların evcilleştirilmesini yaklaşık 20 bin yıl önce yaşanan son Buzul Çağı'na kadar geriye götürdüler.

20. yüzyılın sonlarına doğru "gem" olarak bilinen ağızlıkların kullanımının, "gem aşındırması" olarak bilinen, atın dişlerinde benzersiz hasarlara neden olabileceğinin araştırmacılar tarafından fark edilmesiyle tartışmada önemli bir kilit nokta ortaya çıktı.

Yine de arkeolojik verilerin karmaşık yapısı, atların evcilleştirilmesini araştırmayı bir deneme yanılma süreci haline getirdi. Örneğin, Ukrayna'daki Derievka bölgesinden gem aşınması olan ünlü bir at, MÖ 4.000 civarında Doğu Avrupa'da at evcilleştirmesi yapılmış gibi gösteriyordu. Ta ki bilimsel tarihleme bu hayvanın MÖ 600 civarında yaşamış olduğunu gösterene kadar.

2000'li yılların sonlarında bilimsel araştırmaların çoğalması, bu alanı atların ilk evcilleştirmesine verilebilecek zorlayıcı yanıta bu alanı daralttı.

Araştırmacılar Kazakistan'da tarihi yaklaşık 5.500 yıl öncesine ait Botai denilen alandaki araştırmalarına odaklandılar. Burada buldukları hayvan kemiklerinin neredeyse yüzde 100'ü atlara aitti. Bu hayvanlar katledilmiş, yenmişti ve kemikleri farklı aletler yapılmak üzere kullanılmıştı. Bazıları ritüeller sırasında çukurlarda yakılmıştı.

Başlangıçta, şüpheci yaklaşanlar Botai atlarının yaş ve cinsiyet modellerinin evcil bir sürü ile tutarsız olduğunu savundular. Bozkırdaki yönetim, çoğunlukla genç erkek hayvanların itlafını içerir ve bu kalıntılardan birçoğu yetişkin ve dişi atlara aitti.

Fakat, Botai'de bulunan dişler, açık bir şekilde gem aşınmasına sahipti. Ve, 2009'da yapılan çarpıcı bir keşifte, antik yağ kalıntılarını analiz eden yeni teknik, Botai'den çıkarılan seramik kaplarda bir zamanlar at sütü ürünlerinin bulunduğunu öne sürdü. Bu bulgular, insanların bu sütleri veren atları yetiştirmiş olduğunu gösteriyordu.

Bu yeni kanıtlar, at evcileştirmesinin yaklaşık MÖ 3.500 yılında ortaya çıktığını gösteriyordu. Böylece, eğer insanlar atları yiyor ve onların sütlerini içiyorlarsa, mantıken onları koyun sürüsü gibi sürmüş olmaları da gerekiyordu.

Birçok Batılı araştırmacılar, at evcilleştirmenin beş-altı bin yıl önce Hint-Avrupa halklarının ve dil guruplarının kıta çapında yayılımını başlattığını ısrarla iddia ediyorlardı. Ancak, özellikle Orta Asya bozkırlarındaki az çalışılmış alanlarda bulunan yeni arkeolojik veriler yavaş yavaş birikmeye başladı. Gelişen yöntemlerle birlikte yeni bilgiler, Botai / Hint-Avrupa modeli hakkında evcilleştirme konusunda ciddi şüpheleri tetiklemeye yetti. 2018'deki şok yaratan çalışmada, Fransız araştırma ekibi Botai'deki atların aslında evcil at türünden olmadıklarını ortaya çıkardı. Bu atlar, insan toplumlarının kırsal düzenlemelerine maruz kaldığına dair yazılı kayıt bulunmayan bir at türü olan  yaban yılkı atlarıydı.

Botai'deki insan kalıntılarının antik DNA analizinin kullanıldığı bir başka proje, bölgenin eski sakinleri ve Hint-Avrupa grupları arasında hiçbir genetik bağlantı göstermedi ve Botai'daki at evcilleştirmesinin at sırtında kıtasal bir yayılımı teşvik ettiği fikrini zayıflattı. Böylece Batılı bilim adamlarının medeniyetin ilk adımı olan atların evcilleştirilmesini; atalarına bağlama zorlamaları suya düşmüştü. Atların evcilleştirilmesi; Orta Asya bozkırlarında yeşeren kültürün eseriydi.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları