Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İzzet Doğan

İzzet Doğan

Yazar

Atatürk'e dua ve Erbaş'ın açıklamaları

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Erbaş Ayasofya hutbesinde kendi görüşünde olanlar için bile bir avuç inciri berbat etti. Üstelik tüm eleştirilere karşın yaptığı açıklamada açık ve samimi değildi.

Doğrumu değil mi bilemem. Okuduklarımıza göre Ayasofya için 6 ay öncesinden halı siparişi verilmiş. Danıştay kararı olumlu çıkmış ve aynı anda Ayasofya müze statüsünden çıkarılmış camiye dönüştürülmüştü. Cumhurbaşkanı dahil birçok insanın katıldığı ilk Cuma namazında ülkenin makam olarak en büyük dini kuruluşunun başkanı olan kişiden duymak istediği sözcükler arasında "lanet" olmamalı ve bu sevimsiz sözcük yerine içinde sevgiden, saygıdan, sevecenlikten, barıştan, toplumu kucaklamaktan, dayanışmaktan, yardımlaşmaktan oluşan sözler kullanılmalıydı.

İnsanların kendilerine özgü bir iç dünyaları vardır. Bir de bu iç dünyalarının dışa yansıması. Erbaş'ın düşüncelerinin dışa yansımasındaki üslubu hiç de güzel olmadı.

***

Erbaş aslında sonradan yaptığı açıklama ile de kamu vicdanını tatmin etmedi.

Çünkü Ahmet Hakan'a yaptığı açıklamada şöyle diyor:

"Atatürk 82 sene önce vefat etti. Vefat eden insanlara dua edilir, beddua değil. Geçen geçmiştir, Allah Teala da "tilke ümmetün kad halet, lehâ mâ kesebet ve leküm mâ kesebtüm" (Onlar gelip geçen bir ümmettiler. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz) (Bakara 141) ayetiyle bizi uyarmaktadır."

Erbaş açıklamasının geri kalan kısmında özet olarak geleceği kastettiğini, Atatürk'ün Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesinde katkısının olup olmadığının tartışmalı olduğunu ve görevi gereği Müslümanları aydınlattığını açıklıyor.

Şimdi bu açıklamalara göre Atatürk 82 yıl önce vefat etmiş olup arkasından beddua değil dua edilir diyor.

Bu açıklamayı dikkatli yorumlarsak "Atatürk 82 yıl önce vefat etmiş olup arkasından beddua değil dua edilir" cümlesi içinde Atatürk'ün hizmetleri ve Türk Cumhuriyetine kazandırdıkları için ayrıca dua etmemiz gerekir denmiyor.

Herhangi bir cenaze duasında bile bazen hocalarımız "Atatürk ve silah arkadaşları" için dua ediyorlar. Hatta bir gün bir hocaya her duanızda "Atatürk ve silah arkadaşları" sözleri geçmiyor ölçünüz ne diye sormuştum. O da "ortamına göre" diye cevap vermişti.

Atatürk'ün her insan gibi vefat ettiği maddi varlığının sona erdiği zaten tartışılamaz. Ama onun manevi varlığının yurt içinde ve dışında halen yaşamakta olduğu ve yaşamaya devam edeceği gerçeğinin göz ardı edilmesi ve O'nu yalnızca her insan gibi duaya hak kazanan vefat etmiş bir kişi olarak tanımlamak doğru değildir.

***

Gönül isterdi ki Erbaş sağduyulu davransın ve içtenlikle; "Benim kastım Atatürk değildi.  Çünkü o yaşamı cephelerde geçmiş, cepheden cepheye koşmuş, savaşmış, ülkenin kurtuluşunun-bağımsızlık savaşının lideri olmuş, devletimizin ve cumhuriyetimizin kuruluşunu gerçekleştirmiştir. Onun manevi varlığını saygıyla anıyorum" diyebilseydi.

Erbaş'ın yapmadığını AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın yaptı ve Atatürk'e, Cumhuriyete karşı olur olmaz konuşanları uyardılar. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "Atatürk'e dil uzat‎lmas‎na asla izin vermeyiz". Dedi ama demek yetmiyor samimi ve takipçi olmak gerekiyor.

Atatürk'ü yurt içinde ve dışında seven milyonlarca insan varken, Başkan Erbaş Atatürk'ü sevmek zorunda değildir ama saygı göstermek zorundadırBaşkan Erbaş'ı kendi meslektaşları bile eleştirmektedir. Örneğin Ali Erbaş'ı Ayasofya'da okuduğu hutbe için İlahiyatçı Cemil Kılıç da eleştirmekte ve sağduyulu her vatandaş gibi şöyle demektedir:

"Ayasofya da dahil İstanbul'daki tüm camiler 4 yıl 10 ay 23 gün İngiliz işgali altında kaldı. İngiliz'e söz yok ama işgali bitiren Atatürk'e dil pabuç gibi".

***

Ali Erbaş'ın daha önceki hutbe sırasında, zina ve eşcinselliğin "hastalıkları da beraberinde getirdiğini" ve kuşakları "çürüttüğünü' açıklamasını da eski bir Diyanet İşleri Başkanı olan Prof. Dr. Mehmet Gِörmez sert bir ‏şekilde eleş‏tirmiş‏ ve:

 "Bizim bu tür musibetleri belirli bir günah grubuna bağlamamız haşa Allah adına konuşmamız anlamına gelir, bu doğru değil" demişti.

AHMET HAKAN NE DİYOR?

Konuyla ilgili "Atatürk ve Ayasofya için beş maddelik manifesto" başlıklı köşe yazısında Ahmet Hakan:

"MADDE DÖRT: Ülkenin bir kısmını Ayasofyacı, bir kısmını da Atatürkçü olarak bölerek ne elde edilecek? Ne yani? Atatürkçü olup da Ayasofyacı olanlar ya da Ayasofyacı olup da Atatürk'e şükran duyanlar yok mu?" demiş.

Evet bu yaklaşım doğrudur. Ama "Ayasofyacı" deyimine katılamıyorum. Ayasofya'nın müze olarak kalmasını isteyenler veya tamamen camiye dönüştürülmesini isteyenler dense daha iyi olurdu. Çünkü her iki görüşte olanlarda Ayasofya için değerlendirme yapmaktadır.

***

Ancak Hakan'ın manifestosunda ki beşinci maddeye katılmak mümkün değil. Çünkü

"- MADDE BEŞ: Kaşıyarak, didikleyerek, abartarak, olduğundan daha farklı yansıtarak, kışkırtarak, düşmanlaştırarak, kamplaştırarak, tahrik ederek, gereksiz tartışmalara yol açarak, karşı karşıya getirerek... Nereye kadar gidebiliriz ki?" diyor.

Sayın Hakan unutmayın ki yukarıda sözü edilen hutbe içindeki anlamı tartışmasak sonu başka istemlere yol açar. Bırakalım insanlar barışçı ve demokrat bir dil kullanarak gerçekleri tartışsınlar.

Bakın şimdi yaratılan ortam da bu kez "hilafet" istemleri dile getirildi. Gerçek Hayat Dergisinin 27 Temmuz'da çıkan, bin 31'inci sayısının kapağında "Artık Ayasofya ve Türkiye hür" cümlesinin altında "Şimdi değilse ne zaman, sen değilsen kim? Hilafet için toparlanın" ifadeleri yer aldı. 'Hilafet tartışması' da işte bunun üzerine başladı.

Yani Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sına göre "laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir."  ilkesi yok sayıldı.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları