Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Arap'ın Harbiyelisi silahı bize doğrulttu

Cafer el-Askeri, Osmanlı Padişahlarından Sultan II. Abdülhamid'in Pan-İslamist politikasıyla ön plana çıkmış bir isimdir. Osmanlı, İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, Arap unsurlarını subay olarak yetiştirmeyi bir devlet politikası haline getirmişti. Bunda dini unsurların yanı sıra imparatorluk topraklarının o anki durumunun da büyük rolü vardı. Bu politikaya paralel olarak Araplar, Arnavutlar ve hatta Afrikalılar subay olarak yetiştirilmek üzere harp okullarına alınıyorlardı.

Cafer el-Askeri de söz konusu Arap kökenli subaylardandı.1880 yılında Bağdat'ta doğmuş; askerliği çok sevdiği için de "Askeri" lakabını almıştı.

İstanbul'daki Harbiye Okulu'nda eğitim görmüştü. Alman Demir Haç'ını kazandığı savaşta, Enver Paşa tarafından Bingazi'deki (Libya'da) İtalyanlara karşı Osmanlıların yanında yer alan Sunusileri örgütlemek ve Batı Çölü'nden çıkması için Mısır'a göz dağı vermek gibi zor bir göreve seçilmişti.

Bu gizli görevi gerçekleştirmek için bir Alman denizaltısı tarafından tehlikeli bir biçimde Libya sahiline çıkarıldı. Kısa sürede Sunusileri kendi otoritesini kabul edip emirlerine uymaya ikna etti. Böylece, bir dönem Mısır'ın hâkimi olan İngilizlere karşı çöl savaşında başarılı oldu. Ancak 26 Şubat 1916'da Agagia'daki muharebe sırasında Dorset Gönüllü Süvari Alayı tarafından çembere alınarak esir edildi.

Savaş esiri olarak Kahire Kalesi'ne yerleştirildi. Ancak Türk Ordusu'nda aldığı eğitim. Onun esaret altında bir kenarda kaderine teslim olmasını önlüyordu. Bir gece birbirine düğümlenmiş, battaniyelerden bir halat yaptı. Kafaya koymuştu; ne olursa olsun Kahire Kalesi'nden kaçacaktı. Ancak Binbaşı Cafer el-Askeri'nin ağırlığına dayanamayan battaniyelerden biri yırtıldı. Sert düşüş nedeniyle ayak bileklerinden biri oldukça zedelendi. Acısından yerinden kalkamıyordu.

Devriyelere yakalanması fazla zaman almadı. Kaldırıldığı revirde, ısrarla yırtık battaniyenin parasını ödemek istedi. Bu davranışı İngilizleri memnun etmişti. İyileştikten kısa bir süre sonra şartlı tahliye edildi. Bu tahliyede ölümden dönmüş olması, İngilizlerin kendisine iyi davranması ve de Arap ileri gelenlerinin telkini büyük rol oynamıştı.

Türklere karşı Arap İsyanı'nın patlak verdiğini öğrenince Hicaz'da Kral Hüseyin'in ordusuna katılması teklifini kabul etmesi zor olmamıştı. Hemen Hicaz Düzenli Birliklerinin Komutanlığı'nı üstlendi. Artık Emir Faysal ve Lawrence'le birlikte Türk düşmanlığı cephesinin ön saflarındaydı. Hicaz ve Şam'ın düşüşüne kadar hizmetini eksiksiz tamamladı.

O sefer daha sona ermeden General Allenby tarafından, Filistin'deki Bir Salem Ordugahı'nda, kendisini tutsak edenlerin bulunduğu bir meydan ortasında göğsüne İngiliz madalyası takılmıştı. Ancak ortada ilginç bir durum vardı. Tören sırasında bütün ısrarlara rağmen Almanların Demir Haç'ını o törende takmak için direten Cafer Paşa, Dorset Süvari Alayı'nın orada şef kıtasını da her iki ülkenin madalyalarıyla selamlıyordu.

Enver Paşa'nın dönem arkadaşı, eski İttihatçı ve Turancılardan Cafer Paşa; artık Arap milliyetçiliğinin bayraktarı olma yolundaydı. Halep'in ele geçirilmesinden sonra, valiliğe atandı. Emir Faysal, Irak Kralı olduğunda, Bağdat Nakibi'nin başkanlık ettiği iki kabinede, 1921 Ağustos'undan 1922 Kasım'ına kadar Savunma Bakanı olarak hizmet verdi. Daha sonra St. James Sarayı'na Irak'ın ilk Ortaelçisi olarak adım attı. Lozan Barış Konferansı'na Irak temsilcisi olarak katıldı.

1923 Kasım'ında, Kral Faysal, Başbakan'lık yapması için onu Bağdat'a geri çağırdı. Kasım 1926'dan Ocak 1928'e kadar tekrar Başbakan ve Dışişleri Bakanı koltuğunu korumuş oldu. Ve o yıl mart ayında diplomatik kariyerine dönmek üzere Londra'ya giderken, uçağı Ramadi'de rötar yaptığı sırada Vahabi isyancılarının eline düşmesine ramak kalmıştı. Londra'ya döndüğünde İngiliz Barosu'nda bir konuşma yapmış ve 15 Ocak 1930'da Grays Inn'e davet edilmişti.

Ertesi ay, Lord Allenby ile birlikte, büyük saygı duyduğu Dorset Gönüllü Süvari Alayı'nın yemekli davetine konuk olduu. 1930 Martı'nda Irak'a geri çağrıldı. Ocak 1932'ye kadar General Nuri Paşa El-Said'in iki kabinesinde başbakanlık yapmış ve generalin kız kardeşiyle evlenmişti. Kasım 1932'de bir kez daha Ortaelçi olarak büyük bir zevk aldığı Londra'ya gitmiş ve Aralık 1934'te Senatörlüğe atanarak Irak'a dönmüştü. Mart 1935'te devrilecek olan Bakanlar Kurulu'na beşinci kez Savunma Bakanı olarak girdi.

Ancak ne gariptir ki; Türkiye'de genç cumhuriyetin 13. yılının kutlandığı 29 Ekim 1936 günü, Bağdat'ta Irak hükümetine karşı bir darbe yapıldı. General Bekir Sıdkı'nın gerçekleştirdiği darbe esnasında Savunma Bakanı Cafer el- skeri de kurşunlara hedef oldu. Evet bir 29 Ekim sabahı, kendisine kucak açan Mehmetçik'e Arap ırkçılığı adına arkasından kurşun sıkan Cafer el-Askeri de bir Arabın kurşunlarıyla hayata gözlerini yumuyordu.

Şimdilerde Cafer el-Askeri'den sadece İstanbul'daki Eyüp Müftülüğü karşısındaki Kalenderhane Caddesi'ndeki Cafer Paşa Medresesi kalacaktı.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları