Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Ankara Kafkas satranç  tahtasında önde gidiyor

Sizlere; "Ne AB'nin havucu ne Macron'un sopası!" makalemde; "Erdoğan'ın belalısı", Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un; AB arenasında, Türkiye'ye karşı yaptığı oyunlardan söz etmiştik. Bunlar arasında; Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan, Libya'daki asiler, eli kanlı PKK ve yandaşı SDG'ye Macron'un açtığı kucaktan söz etmiştik. Bugün de can Azerbaycan'la terörün banisi Ermenistan arasında Karabağ konusunda yaptığı oyunlardan söz etmek istiyorum.

Fransa'nın son çelişkisi de Türkiye'nin Karabağ sorununun çözümünde oynadığı uluslararası hukuka uygun rolü "istikrarsızlığa neden olan rollerinin" arasında saymasıdır. Komşusunun topraklarını 30 yıla yakın bir süre işgali altında tutan Erivan'ın yanında yer alan, ama Ermenistan'ın Azerbaycan önünde hezimete uğrayarak bu bölgeleri terk etmek zorunda kalması üzerine empatiden yoksun, son derece absürt tepkiler veren bir Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron var önümüzde. Öyle ki Fransa, Versay Anlaşması ardından dönemin Başbakanı Raymond Poincarre'nin kararıyla işgal ettiği Almanya'nın Ruhr bölgesinden çekilirken bile bu kadar tepki vermemişti. 

Kabul etmek gerekir ki Senato'da yer alan beş siyasi grubun altına imza koyduğu, Macron ve hükümetini sanki aksi mümkünmüş gibi Karabağ'da hareketsiz kalmakla suçlayan, dahası Azerbaycan'ı sözde "askerî saldırısından" ötürü kınayan ve Dağlık Karabağ'ın siyasi bağımsızlığını tanımaya çağıran bildiri, aslında Türkiye karşıtlığı politikasının mimarının tek başına Macron olmadığını ortaya koyuyor.

AB Zirvesi'nin başladığı 10 Aralık sabahı devlet televizyonu France 2'nin "Les 4 Verités" programına çıkan ve Caroline Roux'nun yönelttiği sorulara yanıt veren Fransa'nın bir önceki sosyalist cumhurbaşkanı François Hollande, Macron ve hükümetinin Türkiye karşıtlığı politikasına tam destek veriyordu. Hollande, cumhurbaşkanımızın Macron'a yönelik Fransa'nın İslamofobi ve ırkçılıktan kangren olduğu mealindeki sözlerini hatırlatan Bayan Roux'ya cevaben, "Türkiye Cumhurbaşkanı'nın aylardır böyle sözleri hatta eylemleri de oldu. İşte Suriye'de, Ermenistan'da, Libya'da. Yunanistan'la ilgili olarak da. Türkiye bir NATO üyesi. Ben görevdeyken de birçok kez dile getirdiğim gibi, bir ittifak üyesinin cumhurbaşkanı başka bir üye devlet başkanı hakkında hakarette bulunursa ayrı bir yere konulur" ifadelerini kullanıyordu.

Hollande'ın bir bölümünü mealen aktardığımız sözleri Fransa'da iktidar ve muhalefetin Türkiye düşmanlığı politikasında birleştiğini gösteriyor. Türk düşmanlığı; Yunanistan/Kıbrıs, Libya, Ermenistan ve Suriye boyutlarıyla ele alındığında bütün çıplaklığı ile ortaya çıkıyor. Kendisinin Zeytin Dalı operasyonu sırasında Le Monde'a verdiği mülakatta, "Türkiye ne biçim NATO müttefiki, bizim öz müttefiklerimize (nos propres alliés) saldırıyor" dediğini hâlâ unutmuyoruz. Ancak terör örgütlerine insan zekasıyla alay edercesine böylesine açık destek veren klasik Fransız dış politikası zaman ve mekâna bakmadan sürüp gidiyor.

Aynı şeyin; Fransa'nın Türk-Yunan sorunlarına açıkça taraf olması hususunda da geçerli olduğunu görüyoruz. Ermeni konusu diasporayla yakın ilişkideki Fransız siyasetçilerce öteden beri üstleniliyor olsa da, Fransa'nın yine böylesine açık bir Türkiye düşmanlığına yönelmesinin ya da bunu açığa çıkarmasının 11 Eylül'le başlayan ve düşman olarak komünizmin yerine İslam'ı koyan ABD kaynaklı Batı ideolojisinin ürünü olduğunu bir yerde kabul etmemiz gerekiyor.

Fransa özelinden bakıldığında, ikili ilişkilerde 1999 Helsinki Zirvesi ile esen olumlu havanın 11 Eylül'den sonra Le Pen cephesinden gelen İslam düşmanlığıyla bozulmaya başladığı, Sarkozy'nin cumhurbaşkanlığı yolundaki önlenemez yükselişiyle birlikte geliştiği ve sağ partilerin Türkiye'nin AB üyelik sürecini imtiyazlı üyelik önerisiyle adeta yok etmesiyle bugünkü sorunlu döneme girildiği görülüyor. Sonuç olarak Türk-Fransız ilişkilerinin, Fransa, Türkiye'nin güvenlik ve refahını tehlikeye atan, egemenlik haklarını hiçe sayan politikasından vazgeçmediği ya da bu politikanın hiç işe yaramadığını görmediği sürece düzelmeyeceği yadsınamaz bir gerçek. 

Aslında ikili ilişkilerin tam anlamıyla düzelmesi yazıldığı kadar da kolay değil. Le Monde'un "Ankara Kafkas satranç tahtasında piyonlarını ileri sürüyor" başlıklı bir başka haberinde kabul ettiği gibi, Kafkasya'da oyun dışında kalan Fransa'nın Türkiye karşıtlığı politikası tümden iflas etse bile Türk-Fransız ilişkilerinin hiçbir şey olmamış gibi bir çırpıda rayına oturması mümkün değil. Belleklere kazınan bu husumet politikası, Fransa'ya Türkiye'de duyulan güvensizliğin olası olumsuz sonuçlarıyla birlikte ne yazık ki, birkaç kuşak sürmesine yol açacak.                              

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları