Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hüsameddin Acar

Hüsameddin Acar

Yazar

Afrikalı Zenci Musa

sudanli-zenci-musa.jpg

Yıl 1919 İstanbul Karaköy gümrüğü... Mondros Antlaşması imzalanmış ve İtilaf Kuvvetleri İstanbul'u işgal etmiştir. İşgal Kuvvetleri İngiliz Komutanı General Harrington bir gün Karaköy Gümrüğü'nden geçerken, kocaman bir çuvalı tek eliyle kaldıran iri cüsseli bir zenci hamal dikkatini çeker.

Yanındakilere "Kim bu?" diye sorar.

Onun Arabistan'da İngilizleri atlatarak, Yemen'e 300 bin Osmanlı altını götüren Zenci Musa olduğunu söylerler. Komutan Musa'nın yanına giderek, ona kendi maiyetine girmesini teklif eder. Kabul ederse Musa'yı altına boğacağını söyler.

Zenci Musa, İngiliz komutana tokat gibi bir cevap verir:

"Her teklif herkese yapılmaz. Bu sözleriniz beni ancak rencide eder. Benim bir devletim var, o da Devlet-i Osman-i. Bir de ay-yıldızlı bayrağım ve bir de komutanım var adı Eşref Bey. Bu iş daha bitmedi. Sizinle mücadelemiz devam edecek..."

O bir Osmanlıdır. Kuşçu Başı Eşref'in emir eridir. O gönlünü Osmanlıya bağlamış, özgür bir Afrikalıdır. O Sudanlı Zenci Musa'dır.

Zenci Musa, 1. Dünya Savaşı'nda cepheden cepheye koşan Afrikalı gönüllülerden yalnızca biriydi. 1911 yılındaki Trablusgarp'in işgali üzerine Libya'ya gitti ve Osmanlı subaylarıyla birlikte direnişe katıldı. Orada tanıştığı Kuşçu Başı Eşref Bey'le birlikte Batı Trakya Cumhuriyeti'nin kurulmasına ve Edirne'nin geri alınmasına katkıda bulunan kahramanlardan biriydi. Bu çatışmalar sırasında büyük başarılar gösteren Zenci Musa, Eşref Bey'in adeta gölgesi oldu. Dev cüsseli Zenci Musa'nın, (Boy: 1.90, Kilo: 140) Osmanlı savaşçılarından hiçbir farkı yoktu.

Daha sonra Eşref Bey komutasında gizli bir görevle Yemen'deki 7. Ordu'ya altın götürmek için Arabistan'a gitti. İki ayrı heyetle giden grubun Eşref Bey kolu, Hayber'de 25 bin kişilik bir askerî grupla kıstırıldı. Eşref Bey'in başında bulunduğu grup iki gün boyunca son neferine kadar direndi. Sonunda Eşref Bey yaralı olarak esir alındı. Zenci Musa bu hengâmede maiyetindeki grubu ile birlikte altınları kaçırmayı başardı.

12 Ocak 1917'de gerçekleşen bu savaş, London Times gazetesinde 8 sütun üzerinden manşetten verildi. 300 bin altını Yemen'de Tevfik Paşa'ya teslim etmeyi başaran Zenci Musa 5 yıl boyunca cepheden cepheye koştuğu Eşref Bey'den de ayrı düşmüştü. Malta'da esir olan Eşref Bey'le bir daha hiç görüşemedi. Musa, 1. Dünya Savaşı bittikten sonra, Anadolu'daki millî mücadeleye destek vermek için İstanbul'a geldi. Kalacak bir yeri, parası; hiçbir şeyi yoktu. Dönemin yetkili isimlerinden Ali Sait Paşa, Musa'yı Yemen'den tanıyordu. Beyazıt Camii'nde bir Cuma çıkışı onu gören ve zor durumda olduğunu anlayan Ali Sait Paşa, hemen Musa'ya yaklaştı ve şöyle dedi:

"Musa emeklilik için bir dilekçe ver, ben de tasdik edeyim, sana emekli maaşı versinler."

Musa ise tereddütsüz, "Paşam ben bu fakir milletten emekli maaş alamam" diye cevap verdi.

Paşanın gözleri yaşardı.

Bu cevaptan sonra Ali Sait Paşa, Zenci Musa'dan habersiz, İstanbul Hamallar Kâhyası Ferit Bey'e giderek, kendisini birkaç gün sonra Zenci Musa ile ziyaret edeceğini söyledi ve kâhyadan, Zenci Musa ile geldiklerinde kendisine bir iş teklifinde bulunması istedi. Bir gün sonra buluştuklarında Hamallar Kâhyası Ferit Bey, Zenci Musa'ya Karaköy Gümrüğü'nde kâhyalık teklifinde bulundu. Zenci Musa ise şu cevabı verdi:

"Ben kâhyalık yapmam, onu yaşlı bir Müslüman'a verin. Burada hamallık işi varsa yaparım."

Ve Zenci Musa, o büyük kahraman bu şekilde Karaköy Gümrüğü'nde hamallık yapmaya başladı.

İşte, İşgal Kuvvetleri Komutanı General Charles Harrington'ın İstanbul'da, aşağılık bir teklif sunduğu Zenci Musa, bu haysiyet timsali, Osmanlı neferi Karaköy Gümrüğü'nde böyle işe başlamıştı.

Bedel olarak 2 milyona yakın şehit ve yaralı ile bitirilmiş 1. Dünya Savaşı'nın sona erdiği günlerde işgal edilmiş İstanbul'da, "Bu iş daha bitmedi" diye düşünebilen ve bunu İşgal Kuvvetleri Komutanı'nın suratına haykırabilecek cesarette bir neferdi Zenci Musa.

Musa, Karaköy Gümrüğü'nde çalışırken Karakol Cemiyeti ile temas kurup, gündüz hamallık yaptı, gece Anadolu'ya silah kaçırma faaliyetlerini yürüttü.

O iri ve yorgun bedeni bu zorlu hayat karşısında oldukça yorgun düştü.

Üstelik Osmanlı'nın yenilgisi, İstanbul'un işgali ve komutanı Eşref Bey'in esareti, Zenci Musa'nın yüreğini iyice yormuştu; vereme yakalandı.

Ali Sait Paşa'nın bütün ısrarına rağmen bir sanatoryuma yatmayı kabul etmeyen Musa, bavulunu alıp Üsküdar'daki Özbekler Tekkesi'ne yerleşti. Hastalığı iyice ilerlemişti. Burada adeta ölümünü bekledi.

Zenci Musa veremden kurtulamadı ve kısa bir süre sonra burada vefat etti.

Bavulundan bir Osmanlı haritası, bir Kur'an-ı Kerim, komutanı Eşref Bey'in fotoğrafı ve bir de kefen bezi çıktı.

Esaretten kurtulan Eşref Bey daha sonra onun için, "Ben Malta'dan kurtulup, millî mücadelenin bayrağını açanlardan biri olmak şerefine mazhar olduğum günlerde, Musa, o benim kahraman Arabım veremden ölmüş" diye ağıt yaktı adeta.

Batılı köle tüccarlarının, zenginliklerini elinden alarak köleleştirdiği, onurlarını kırıp açlık ve sefalete mahkûm ettiği Afrika'nın, yani bu masum kıtanın bir evladı olan Zenci Musa işte böyle bir hayat yaşadı.

Bu kutsal ve özgür ülkeyi bizlere armağan eden Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarına, tüm şehitlerimize ve gazilerimize bir kez daha Allah'tan rahmet diliyor, onları minnet ve saygıyla selamlıyorum. 

NOT: Yazar İsmail Bilgin, "Kuşçu Başı Eşref'in Sağ Kolu ZENCİ MUSA" adında akıcı ve bu dönemin kahramanlıklarıyla dolu bir roman yayımlayarak, bu Afrikalı serdengeçtiyi ölümsüzleştirdi. Haberiniz olsun...

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları